Gürpınar'da bir kişi, Hacı Ali adında,
Gelip, Seyyid Fehim’le tanışır bir gün Van'da.
Onun büyük bir veli olduğunu öğrenir.
Ve o gün, talebesi olmakla şereflenir.
Bu hadiseden sonra, bir gün geçer aradan.
Van'dan çıkıp, köyüne gidiyorken bir dağdan,
Vaktiyle hasmı olan biri çıkar önüne.
Öldürmek maksadıyla davranır tüfeğine.
Lakin o bağırır ki: (Dur, vurma beni sakın!
Zira talebesiyim ben mübarek bir zatın.
Dünya gailesiyle kalmadı bir alakam.
Eski husumetimiz etmesin artık devam.)
Bunları, o adama derse de Hacı Ali,
Hiç tesir etmez ona, değişmez öfke hali.
O anda, tüfeğinde var imiş ki beş fişek,
Kullanır beşini de, tetikleri çekerek.
Velakin hiç ses çıkmaz tetiği çektiğinde.
Hem de bakıp göremez, fişekleri yerinde.
Hayret içerisinde kalakalır o kişi.
Düşünür ve bir türlü aklı almaz bu işi.
Ve kendi kendisine söylenir: Bu mermiler,
Yoktur yuvalarında, nerye gidebilirler?
Sırrı çözemeyince, oradan ayrılarak,
Döner gider evine, gayet meraklanarak.
Ali Efendi dahi, şaşırır buna keza.
Gelir Seyyid Fehim’i görmek için Arvas'a.
Görür ki, Seyyid Fehim, seccade üzerinde,
Oturmuş, ibadetle meşguldür geldiğinde.
Buyurur: (Hacı Ali, dün burada yoktunuz.
Yoksa köye giderken, dağda çok mu korktunuz?)
Hacı Ali Efendi, şaşırır buna da hem.
Der ki: (Evet efendim, çektim çok korku, elem.)
O zaman seccadenin kaldırıp bir ucunu,
Çıkarır fişekleri, buyurur ki: (Al şunu.
Bunları, o adama götür hemen, teslim et.
Zira bu, kul hakkıdır, kalmasın bizde zimmet.)
(Peki efendim!) deyip, beş fişeği alarak,
Götürüp teslim eder, çok hayrette kalarak.
O dahi yaptığına tövbe eder o günden
Gelip Seyyid Fehim’e tâbi olur gönülden.
Bir gün de, Seyyid Fehim, beşyüz talebesiyle,
Gürpınar’a giderler ziyaret gayesiyle.
Hanenin sahibi de, Hacı Hasan Ağa’dır.
Misafirler gelince, bir telaşa kapılır.
Düşünür ki: Dışarda bir tanecik keçim var.
Şimdi bu misafirler, ne ile, nasıl doyar?
Lakin Hasan Ağa’nın bu kalbinden geçeni,
Seyyid Fehim anlayıp, buyurur: (Dinle beni.
Üzülme bunun için, bu, gayet kolay iştir.
Şu ayağı kırılmış keçiyi kes, yetişir.)
Arz eder ki: (Efendim, o keçi tek bir adet.
O hayvan, on kişiye ancak eder kifayet.)
Buyurur: (Hasan ağa, kes onu, beni dinle.
O keçi, hepimize yeter de artar bile.)
(Peki) deyip, keçiyi kesip derhal pişirir.
O beşyüz misafire, onun eti yetişir.
Hatta köy halkına da, o etten dağıtırlar.
Ve günlerce o etten yerler de yine artar.
|