Necip Fazıl anlatır: Bindokuzyüz kırkbir’de,
Ben, yazı yazıyordum gazetenin birinde.
İkinci dünya harbi patladığı zamanlar,
Hatta sınırımıza dayanmıştı Almanlar.
Bir an meselesiydi harbe iştirakimiz.
Muhakkak gözü ile, bakıyorduk buna biz.
Günlük yazılarımda bunu savunuyordum.
(Muhakkak biz de harbe gireceğiz) diyordum.
Çünkü hadiselerin seyrinde öyle bir hal,
Vardı ki, bize göre, yoktu başka ihtimal.
Efendi’nin yanına gitmiştim o günlerde.
Bunu savunmuş idim, o mübarek yerde de.
Beni, büyük sabırla dinleyip o büyük zat,
Sonra da bana bakıp, buyurdu ki o saat:
(Hayır, harbe girmeyiz, yanlış bu düşünceler.
Fakat pahalılık ve yokluk gelir bu sefer.)
Zaman sonra, hepimiz gördük ki hakikaten,
Buyurdukları gibi vukua geldi aynen.
Harbe girmedik ama, geldi bir pahalılık.
Öyle ki, halkın gücü kalmadı buna artık.
Benim o tahminlerim boş çıktı tamamiyle.
O zatın buyurduğu, vaki oldu ayniyle.
Hak teâlâ veriyor onlara bu bilgiyi.
Onlar da, bu bilgiyle görüyor ileriyi.
Onun sevdiklerinden var idi ki Cevat Bey,
Onun dahi başından geçmişti şöyle bir şey:
Kendisi anlatıyor: Sakarya savaşında,
Ben dahi üsteğmendim bir birliğin başında.
Ric'at emri verilmiş, ordu çekiliyordu.
(Ankara boşalıyor) haberi geliyordu.
Efendi, bu fakire buyurdu ki o vakit:
(Cevat, acil olarak hemen Ankara’ya git!
Ordu komutanına çık ve de ki o zaman:
Beni, kendi halinde gönderdi bir Müslüman.
Dedi ki, göstersinler biraz daha metanet.
En son bizim olacak elbet muvaffakıyet.)
(Peki Efendim!) deyip, ben gittim Ankara’ya.
İlettim bu haberi vazifeli paşaya.
O müjdeyi alınca, memnun oldu begayet.
Ve ric'atı durdurup, daha çok etti gayret.
Ben de gidip, bilfiil katıldım ordumuza.
Harbe girip savaştım, sonra omuz omuza.
Yara alıp, savaştan çıktım gazi olarak.
Bize çok yardım etti, bu harpte cenâb-ı Hak.
O büyük evliyanın buyurdukları gibi,
Harpte muvaffakıyet, bizim oldu tabii.)
Ya Rabbi, çok sevdiğin bu veli hürmetine,
Kavuştur bizi onun halis muhabbetine.
|