Abdülvehhab Şarani, büyük alim ve veli,
Eserleri herkese oldu çok faideli.
Seyyid olup, Resulün kerim evladındandır.
Kerametler sahibi, büyük bir evliyadır.
Büluğa ermediği çocukluk zamanında,
Hatmederdi Kur'anı, bir gece namazında.
Anlayışı, zekası, öyle fazla idi ki,
Çok geçmeden, ilimde eyledi çok terakki.
Ne kitap okutsaydı hocaları kendine,
Onu, kısa zamanda alırdı ezberine.
Böylece genç yaşında, ilm-i fıkıh ve hadis,
Üzerinde, büyük bir âlim oldu emsalsiz.
Tasavvuf yolunda da çok çalışıp o yine,
Bir çok evliyaların, kavuştu himmetine.
Aliyyül Havvas’tır ki, bunlardan bir tanesi,
Ondan feyiz alarak, yükseldi derecesi.
Talebeler, her yandan, demeyip uzak yakın,
Bu zatın derslerine geldiler akın akın.
Onlara hem zahiri, hem batıni bilgiler,
Verip, yetiştirirdi hepsini birer birer.
Biri ona, su-i zan etseydi eğer biraz,
Rüyasına girerek, ederdi onu ikaz.
O bozuk düşünceden, kurtarıp onu bizzat,
Cehennemde yanmaktan, ederdi böyle azat.
Abdülvehhab Şarani, kutubdu zamanında.
Hürmetine, belalar kalkıyordu anında.
Kimin bir sıkıntısı olsaydı ins ve cinden,
Yetişip kurtarırdı, onu o dert içinden.
Bir gün, cinniler gelip mübarek huzuruna,
Bazı şeyler sordular, dini mevzuda ona.
İtikad üzerine, yetmişbeş sualdi tam.
Birisi izin alıp, dedi: (Ey Şeyhül İslam!
Bunları bilemiyor bizim âlimlerimiz.
Bir cevap buyurun da, öğrenelim hepimiz.)
Abdülvehhab Şarani, herbirine bir cevap,
Yazarak, telif etti onlar için bir kitap.
Hak teâlâ, bu zata etmişti çok şey ihsan.
Korkmazdı yılan, akrep, veyahut bir timsahtan.
Şöyle anlatılır ki: Bir gün niyet eyledi.
Merkebine binerek Pordsaid’e giderdi.
Bir nehrin kıyısında giderken merkebiyle,
Nehirde, yedi timsah gelirdi o veliyle.
Öküz büyüklüğünde idi ki her bir hayvan,
Takip ediyorlardı bu veliyi ardından.
Onu, merkeb üstünde görür görmez o gün halk,
Onu yutarlar diye, bağırdılar korkarak.
O ise, hiç korkmadan inerek merkebinden,
O koca timsahların yanına gitti hemen.
Hayvanlar onu görüp, kaçtılar bir tarafa.
İnsanlar şahit olup, sevindiler bu defa.
|