Yıl bindörtyüz elliüç, mevsim bahar, ay Nisan.
Geldi Bizans önüne, genç Padişah Mehmed Han.
İstanbul önlerinde kurdu karargahını.
Ümit ve iştiyakla sürüyordu atını.
Muhteşem ordusuyla bu fethe çıktığında,
Âlimler ordusu da yer almıştı yanında.
Hocası Akşemseddin ve Molla Gürani’ler.
Molla Fenari gibi en mutena âlimler.
Talebeleri ile gelirlerdi bu fethe.
Cesaret verirlerdi Fatih Sultan Mehmed’e.
Töremiz mucibince, genç Padişah, evvela,
İslam’ı tebliğ etti harpten önce küffâra.
Velakin red cevabı alınca kâfirlerden,
Şehri muhasaraya başladı sonra hemen.
Daha sonra Padişah, paşalardan birini,
Hocasına gönderip, yaptı şu tembihini.
Dedi: (Sor ki hocama, bizim midir bu zafer?
Bu düşmana karşı biz, olur muyuz muzaffer?)
Hocası Akşemseddin, buyurdu ki: (Bu denli,
Ümmet-i Muhammed’den er, kumandan ve veli,
Bir kâfir kal'asına olur da müteveccih,
Hak teâlâ, müyesser etmez mi bize fetih?)
Bu cevabı, Sultana ulaştırdılar, fakat,
Bununla yetinmeyip, istedi tam sarahat.
Paşayı, hocasına gönderdi yine hemen.
Dedi: (Fethin vaktini bildirsin bana lütfen.)
O zaman Akşemseddin daldı murakabaya.
Kırık kalble yalvardı, Allahü teâlâya.
O haliyle, bir miktar tefekkürde kalarak,
Sonra, murakabadan başını kaldırarak,
Buyurdu ki: (Gelince, Mayıs yirmidokuza,
Geçilsin seher vakti, şu yerden taarruza.
Allah’ın yardımıyla fetholur Bizans o gün.
Ve ezan sesleriyle, şehir dolar topyekün.)
Fethin tarihini de öğrenince genç Sultan,
Hücum hazırlığına devam etti durmadan.
Velakin Bizanslılar zincir çekip Haliç’e,
Mania koymuşlardı araya kuvvetlice.
Genç Padişah öğrenip, Haliçin bu halini,
Bunun dahi, bir anda bulmuştu çaresini.
Gemileri, karadan, kızaklarda bir gece,
Kaydırarak yürütüp, indirmişti Haliç’e.
Başarılması ile bu fevkalade işin,
Bir mani kalmamıştı hücuma geçmek için.
Bir buçuk aydan beri kuşatma sürüyordu.
Mayıs yirmiyediyi tarih gösteriyordu.
O gece, bütün ordu el açıp etti dua.
Bu (Feth-i mübin) için yalvardılar Allah’a.
Padişah, çadırında, kendi de bizzat yine,
Gözyaşları dökerek dua eti Rabbine.
|