Bişr-i Hafi adında bir büyük veli vardı.
Gençlik senelerinde günah işler yapardı.
Bir gün sarhoş bir halde, sallanarak giderken,
Yerde, çamur içinde bir kağıt gördü birden.
Besmele-i şerife olduğunu anladı.
Ve içi sızlayarak, eğilip onu aldı.
Öptü ve tazim ile giderdi çamurunu.
Güzel koku sürerek, yükseğe astı onu.
O gece, rüya gördü bir âlim yattığında.
Ona, şöyle denildi Bişr-i Hafi hakkında:
(Git, Bişr'e haber ver ki, dün yaptığı bir işten,
Dolayı, memnun olup razı oldum Bişr'den.
İsmimi yerden alıp, nasıl temizlediyse,
Onu, günah işlerden temizlerim ben ise.)
Uyandı sabahleyin rüya gören o âlim.
Merak edip dedi ki: (Bu kişi acaba kim?)
Hemen çıkıp aradı, onu o mahallede.
Nihayet buldu onu, köhne bir meyhanede.
Çağırttırıp dedi ki: (Sana bir haberim var.)
Bişr dedi ki: (Acaba, bana kim haber yollar?)
(Allahü teâlâdan haberim var) deyince,
Ağlamaya başladı o bunu öğrenince.
Dedi ki: (Yoksa bana kızıyor mu Rabbimiz?
Bana güceniyor mu, ne olur söyleyiniz?)
O âlimin gördüğü rüyayı öğrenince,
Dönüp, ahbaplarına veda etti hemence.
Dedi: (Ey arkadaşlar, biz şu anda çağrıldık.
Beni, bu meyhanede göremezsiniz artık.)
O âlimin yanında tövbe etti böylece.
Büyük bir veli olup, edindi çok derece.
O buyurur: Bağdat'ta, gördüm ben birisini.
Askerler, kırbaç ile döverdi kendisini.
Dikkat ettim, yüz kırbaç vurdular kendisine.
Lakin adam, sesini çıkarmadı hiç yine.
Baktım, o zavallıyı o kadar çok dövdüler.
Sonra, onu bağlayıp, hapise götürdüler.
Bu hali merak edip, gittim onun yanına.
Niçin dövdüklerini gizlice sordum ona.
Dedi ki: (Ben bir kıza aşık oldum iyice.
Onu sevdiğim için, dayak yedim bir nice.)
Dedim ki: (Bu kadar çok dövdü de onlar seni,
Ne için bir kerecik çıkarmadın sesini?)
Dedi ki: (O an bana bakıyordu sevdiğim.
O bakarken, sesimi çıkarabilir miydim?)
Dedim ki: (Hak teâlâ seni hep görmektedir.
Hatta senin kalbinden geçeni bilmektedir.
Rabbinin, seni her an gördüğünü bilseydin,
Acep nice olurdu o zaman halin senin?)
O bunu öğrenince, sararıp yere düştü.
Baktım, Hak teâlânın korkusundan ölmüştü.
|