Bir gün, bu büyük zatın gözü rahatsızlandı.
Bir tabip getirdiler, lakin hıristiyandı.
Muayeneden sonra, dedi ki: (Dikkat edin.
Bir kaç gün, gözünüze sakın su değdirmeyin.)
Hazret-i Cüneyd ise, buyurdu: (İyi ama,
İmkan yok ıslatmadan benim abdest almama.)
Dedi: (Onu bilemem, ama bu gözleriniz,
Eğer size lazımsa, hiç su değdirmeyiniz.)
O, yine abdest alıp, sonra da kıldı namaz.
Ve seccade üstünde uykuya daldı biraz.
Uyanıp fark etti ki, ağrı gitmiş o anda.
O sırada gaibten duydu şöyle bir nida:
(Ey Cüneyd, gözlerini feda ettin bize sen.
Biz dahi o ağrıyı giderdik gözlerinden.)
O tabip, sonra onu ettiğinde ziyaret,
Vaziyeti görünce, şaşırıp etti hayret.
Dedi ki: (Ne yaptın da, gözlerin oldu iyi?)
O da, olduğu gibi anlattı hadiseyi.
O bunu öğrenince, daha çok şaşırarak,
Cüneyd-i Bağdadi’ye oldu hayran ve müştak.
Ellerine kapanıp, hürmetle öptü hemen.
Önünde iman edip, halas oldu küfürden.
Dedi ki: (Hasta olan, değilmiş senin gözün.
Meğer hasta benmişim, anladım şimdi bugün.)
Salihlerden biri de, bir gece, rüyasında,
Gördü bu veli zatı o Serverin yanında.
O ara, bir başkası huzura girdi yine.
Bir şey sormak istedi Allah'ın Habibine.
Resulullah, Cüneyd’i gösterip ona derhal,
Buyurdu ki: (Cüneyd'e sor ve cevabını al.)
Bir gün de zengin biri, Cüneyd-i Bağdadi’ye,
Arz etti ki: (Beni de alın talebeliğe.)
Buyurdu: (Olur ama, çoktur malın ve mülkün.
Onları bırakırsan, o zaman olur mümkün.)
O zengin (Peki) deyip, cümle mal-ü mülkünü,
Şehrin fakirlerine dağıtarak o günü,
Cüneyd-i Bağdadi’ye eyledi ki gelip arz:
(Verdim cümle malımı, altınım kaldı biraz.)
Buyurdu: (Onları da, git, Dicle nehrine at.
O zaman sohbetimiz, verir sana menfaat.)
Zengin, gidip Dicle’ye attı o altınları.
Lakin toptan değil de, tek tek attı onları.
Huzura geldiğinde, buyurdu ki bu sefer:
(Niçin toptan atmayıp, bıraktın teker teker?
Demek hâlâ gönlünde, dünyaya var muhabbet.)
Deyip, kabul etmedi sohbetine bir müddet.
Sonradan buna dahi, tövbe etti o zengin.
Ancak sohbetlerine, kavuştu bu velinin.
|