O devirde birinin, hiç oğlu olmuyordu.
Lakin o, pek ziyade bunu arzuluyordu.
Dedi: (Eğer bir oğul verirse bana Rabbim,
Dört karış boynuzlu bir koç kurban edeceğim.)
Böyle adak yapınca düşünmeden hiç bu zat,
İhsan etti Allah da, ona bir erkek evlat.
Lakin o, bu nezrini yapmak için, ilk elde,
Dört karış boynuzlu bir koç aradı her yerde.
Dört karış uzunlukta boynuzlu bir koç bulmak,
Zordu, fakat bir kere yapmıştı böyle adak.
Bir kısım âlimlere sorduysa da o bunu,
Lakin bulamadılar, onlar çıkar yolunu.
Bir ahbabı dedi ki: (Sen, bu mesele için,
Git Ebu Yusüf’e ki, hallolsun hemen işin.)
Adam, gelip anlattı derdini bu âlime.
Dedi: (Lütfen bir çare bulun benim derdime.)
Buyurdu ki: (Çaresi gayet kolay bu işin.
Ve lakin bir şartım var, bu işi yapmam için.)
(O şart nedir?) deyince, buyurdu ki adama:
(Okumak isteyen çok, mektebimiz yok ama.
Sen, zengin bir adamsın, bu talebeler için,
Gayet geniş bir mektep inşa ettirmelisin.)
Adam (Olur) deyince, buyurdu: (Öyle ise,
Bir koç ile, bir çocuk bularak getir bana.)
Karışlattı çocuğa, o koçun boynuzunu.
Gördüler o karışla, dört karış olduğunu.
Hayran kaldı İmamın ilim ve zekasına.
Ve başladı hemence, bir mektep inşasına.
Bir kere de hükümdar, evinde zevcesiyle,
Münakaşa ederken, bir anlık öfkesiyle,
Dedi ki: (Bu geceyi, benim mülkümde olan,
Toprakta geçirirsen, boş ol benden o zaman.)
Sonra sakinleşince, pişman oldu bu lafa.
Ve lakin ok yayından çıkmış idi bir defa.
Hemen Ebu Yusüf’ü çağırdı hanesine.
Dedi: (Bir hata ettim, bu işin çaresi ne?)
Buyurdu ki: (Mescitte kalsın gece hanımın.
Zira geçmez mescitte, senin hükümranlığın.)
Hükümdar çok sevinip, hayran oldu ilmine.
Ve onu tayin etti, temyiz reisliğine.
Biri de, bu âlime sordu dini bir sual.
(Bilmiyorum) deyince, söylendi ki: (Ne bu hal?
Hazineden, bu kadar alırsınız çok ücret.
Yine de bilmiyorum dersiniz, bu ne cüret?)
Buyurdu ki: (Kardeşim, hazineden, bizlere,
Bildiklerimiz kadar veriliyor bir kere.
Bilmediğimiz kadar verilse idi eğer,
Yetmezdi bunun için, birden çok hazineler.)
|