Mizan’ın iki gözü, yani kefesi vardır.
Biri (zulmet)ten olup, ikincisi (nur)dandır.
Mizan günü, insanlar secdeye kapanırlar.
Lakin secde edemez kâfir ve münafıklar.
Zira imansızların hepsinin beli o gün,
Sanki demir kesilip, hiç olmaz secde mümkün.
Kur'anda, Nun suresi, kırkikinci âyeti,
Şöyle beyan ediyor bize bu hakikati:
(Secdeye çağrılırlar mahşer günü cümle halk.
Lakin buna, kâfirler olamazlar muvaffak.)
Herkes secdede iken, Hak teâlâ bu sefer,
Şöyle nida eder ki, duyar hep ehl-i mahşer.
Buyurur ki: (Bu günün hakimi benim yalnız.
Bana, hiçbir zalimin zulmü etmez tecavüz.)
Hükmeder ilk evvela hayvanat arasını.
Alır boynuzsuz koyun, boynuzludan hakkını.
Dağ hayvanları ile her çeşit bütün kuşlar,
Hepsi, aralarında o gün hesaplaşırlar.
Sonra, (Toprak olunuz!) diye nida olunur.
Hayvanatın cümlesi, bir anda toprak olur.
Kâfirler şöyle der ki buna hayıflanarak:
(Keşke hayvanlar gibi, olsaydık biz de toprak.)
Bunu da, cenâb-ı Hak Kur'an-ı keriminde,
Bildiriyor Amme’nin sonuncu âyetinde.
Onlar toprak olunca, Hak teâlâ bahusus,
Şöyle nida eder ki: (Nerdedir Levh-i mahfuz?)
Yine bu nidayı da, arsa-i Arasat’ta,
Ehl-i mahşerin hepsi, işitir o saatta.
Hesap başlamıştır ki insanlara o zaman,
Başlanır sorulmaya, önce Levh-i mahfuz’dan.
Buyurulur ki: (Ey Levh, Tevrat, İncil ve Kur'an,
Bunlarda yazdıklarım nerdedir, eyle beyan.)
O der ki: (Ya ilahi, malumdur hazretine.
Cibril tebliğ eyledi, bir bir sahiplerine.)
Levh’in bu şekildeki cevabına mukabil,
Hak teâlâ sorar ki: (Nerededir Cebrail?)
Cibril aleyhisselam, titrer halde bu sefer,
Gelir ve hayretinden diz üstü yere çöker.
O zaman Hak teâlâ, hazret-i Cebrail’e,
Hitaben buyurur ki: (Ey Cibril, beyan eyle!
Bu Levh der ki, sen benim bütün vahiylerimi,
Alıp tebliğ etmişsin Resullere, öyle mi?)
Buna cevap olarak Cibril aleyhisselam,
Der ki: (Doğru ya Rabbi, ilettim hepsini tam.)
O böyle arz edince, o zaman Hak teâlâ,
Sorar ki: (O tebliği nasıl yaptın pekala?)
Cibril aleyhisselam, arz eder: (Ya ilahi!
Kendi sahiplerine ilettim her bir vahyi.
Tevrat’ı Musa’ya ve hem İncil’i İsa’ya,
Götürdüm Kur'anı da Muhammed Mustafa’ya.
Bunlardan ayrı olan sahifeleri dahi,
Kendi sahiplerine ilettim ya ilahi!)
O böyle arz edince, bu sefer Hak teâlâ,
Resulleri çağırıp sual eder onlara. |