O Sehl-i Tüsteri ki, hal ehli bir veli zat.
Az yer ve az uyurdu, taatı çoktu fakat.
Evine, ziyarete biri geldi bir zaman.
Gördü ki, içeride yatar koca bir yılan.
Onu görüp, korktu ve girmedi içeriye.
Ziyaretten vazgeçip, dönüyorken geriye,
Sehl onu fark ederek, seslendi: (Gir içeri!
Mezardaki yılanlar, daha korkunç ve iri.
Bak, nasıl bu yılandan korkuluyor bu günde.
Peki, ne yapacağız yarın mahşer gününde?)
Sonra yılanı tutup, attı öbür odaya.
O kimse, böylelikle girebildi oraya.
Bir gün de, talebeyle bir yere gidiyordu.
Gayr-i müslim birini gördü ve hemen durdu.
O kimseyi gösterip, buyurdu ki o saat:
(Müslüman olabilir ilerde belki şu zat.)
Bu hadiseden sonra, yıllar geçti aradan.
Hatta Sehl-i Tüsteri, göç etti bu dünyadan.
Talebesinden biri, bu velinin kabrini,
Ziyarete giderken, yolda gördü birini.
İşte o gayr-i müslim kimse idi o giden.
Hocasının sözünü hatırladı o birden.
O kimseye yaklaşıp, dedi: (Bakar mısınız!
Şöyle şöyle demişti hakkınızda hocamız.)
Hidayetin nurları, o an geldi kalbine.
Dedi ki: (Öyle ise, gel gidelim kabrine.
Eğer aynı sözleri duyarsam kendisinden,
Müslüman olacağım burada ben de hemen.)
Sonra gidip, o kabrin baş ucunda durdular.
Varır varmaz, kabirden şu nidayı duydular:
(Ey filan, senin için öyle dedim bir zaman.
Haydi, tam zamanıdır, sen dahi ol Müslüman!)
O kimse, o kabirden duyunca böyle nida,
Şehadeti getirip, iman etti o anda.
Yine bu büyük zata sordular: (Efendim, siz,
Bir günde, tek bir öğün yemeğe ne dersiniz?)
Buyurdu ki: (Yemeğin ideali, azıdır.
Bu, sıddık olanların yemek yeme tarzıdır.)
(İki öğün yemeğe, ne dersiniz?) dediler.
(Müminin şiarıdır) buyurdu o bu sefer.
Dediler ki: (Üç öğün yemek yemek nasıldır?)
Buyurdu ki: (Çok yemek, sıhhate zararlıdır.)
Ve sonra buyurdu ki: (Felaketlerin başı,
Tam doyuncaya kadar yemektir daim aşı.)
|