Çok merhametli idi Seyyid Ahmed Rıfai.
Hatta şefkat ederdi, o, hayvanlara dahi.
Cüzzam hastalığına yakalandı bir köpek.
O haliyle, çirkin ve iğrenç görünürdü pek.
Bu yüzden, kapılardan kovulup itilmişti.
En son, bu büyük zatın kapısına gelmişti.
Vücudu, yara bere içindeydi tamamen.
Bu halde görür görmez, acıdı ona hemen.
Ona, şehir dışında bir gölgelik yaparak,
Yaptı tedavisini, tam kırk gün uğraşarak.
Ve hayvan, sıhhatine kavuştu en nihayet.
İnsanlar bunu görüp, eylediler çok hayret.
Dediler ki: (Efendim, hikmeti ne idi ki,
Bir hayvana, bu kadar gösterdiniz çok ilgi?)
Buyurdu: (Ey insanlar, merhamet lazım elbet.
Zira iki temele dayanır İslamiyet.
Biri, Rabbin emrine tazim, hürmet etmektir.
Diğeri, her mahluka merhamet eylemektir.
Bugün o, bu belaya oldu ise mübtela,
Yarın da, belki bize gelebilir bu bela.)
Bir gün de, paltosuyla otururken evinde,
Kedi gelip uyudu, paltonun eteğinde.
Ve lakin biraz sonra, gelmişti namaz vakti.
Onu uyandırmaya, elvermedi şefkati.
Az bekledi ve lakin uyanmayınca hayvan,
Kesiverdi bir miktar, paltosunun ucundan.
Namaz için, camiye gitti ve geldi yine.
Kestiği o parçayı, tekrar dikti yerine.
Bir gün de, yaranını topladı etrafına.
Buyurdu: (Hatam varsa, söyleyin lütfen bana.)
Orada bulunanlar, dedi: (Estağfirullah!
Biz asla görmüyoruz, sizde kusur ve günah.)
Ve lakin bir tanesi, dedi ki: (Evet, sizin,
Bir kusurunuz var ki, diyeyim varsa izin.)
Bu söze, diğerleri hayrette kaldılar hep,
Dediler ki: (Ne kusur söyleyecek bu acep?)
Seyyid Ahmed Rıfai, buyurdu ki: (Kardeşim,
De ki, yine olmasın öyle yanlış bir işim.)
Dedi ki: (Ey efendim, şudur ki kusurunuz,
Bizi, nasıl huzura kabul ediyorsunuz?
Bizim gibi günahkâr, fasık ve hali harap,
Kulları, kendinize edersiniz muhatap?)
O böyle söyleyince, hem Ahmed-i Rıfai,
Hem de oradakiler ağladılar bir hayli.
Buyurdu: (Şunu iyi bilin ki kardeşlerim,
İçinizde, günahı en fazla olan, benim.
Hepinizden günahkâr olduğum, bir hakikat.
Buna rağmen, hüsn-i zan edersiniz siz fakat.)
|