Seyyid Ebül Vefa’ya, bir tüccar geldi bir gün.
Sefer için, iznini istedi bu büyüğün.
Buyurdu: (İyi olur, yarın çık bu niyetle.
İnşallah çok kazanıp, dönersin afiyetle.)
Tüccar kalktı ve gitti, (Peki efendim) deyip.
Lakin başkasının da fikrini sordu gidip.
O ise, tam aksine, etmedi müsaade.
Dedi ki: (Görmüyorum, bunda sana faide.)
Bu cevabı alınca, şaşkına döndü o zat.
Zira iki cevapta, vardı açık bir tezat.
En son Ebül Vefa’ya tâbi olup o tüccar,
O ticari sefere, gitmeye verdi karar.
Pek çok para kazandı, hem de kısa zamanda.
Dönüp şehre girerken, konakladı bir handa.
Ve lakin rüyasında, gördü ki gece yatıp,
Haydutlar, her şeyini gasbettiler saldırıp.
Üzüldü, çok sıkıldı uykusunda o kimse.
Uyandı ki, rüyaymış meğerse bu hadise.
Sevinip, sürur ile devam etti yoluna.
Geldi Ebül Vefa’nın mübarek huzuruna.
Girince, Ebül Vefa buyurdu ki: (Sen, niçin,
Gidip, başkasına da danıştın o iş için?
Lazım olan cevabı, söylemiştik biz sana.
Sen niçin aynı şeyi, sordun bir başkasına?
Dünyada en zor iştir, bir şeye karar vermek.
Lakin büyükler için, basit ve kolaydır pek.
Tereddütlü işlerde, bir Allah adamına,
Danışıp yapılırsa, o iş girer yoluna.
Artık bir başkasına sormamalı o işi.
Zira şaşırtabilir, sizi belki o kişi.
Bir şey sorulduğunda, bir Allah adamına,
O şeyin cevabını, bildirir Allah ona.
O cevap, o kimsenin muhakkak hayrınadır.
Çünkü ona, o şeyi ilham eden Allah’tır.
Hatta o iş, hayırsız olacak olsa bile,
Hayra tebdil olunur, ihsan-ı ilahiyle.
Çünkü Allah, o kadar sever ki o zatları,
Onlar için, nimete döndürür afatları.
Ağızlarından çıkan, hayır olur muhakkak.
Çünkü mahcup eylemez onları cenâb-ı Hak.
Sen o handa yatıp da, bir rüya görmüştün ya,
Hani sana, aniden saldırmıştı eşkıya.
Ne kadar malın varsa, almışlardı büsbütün.
Uyanınca gördün ki, rüya imiş gördüğün.
Bu işler, aynen vaki olacak idi, fakat,
İhsan-ı ilahiyle olmadılar hakikat.
Bizimle yaptığından gelip istişareyi,
Hak teâlâ, hayıra tebdil etti o şeyi.)
|