Sırri-yi Sekati ki, devrinin bir tanesi.
Ve Maruf-i Kerhi’nin mümtaz bir talebesi.
Üstadıdır hem bu zat, Cüneyd-i Bağdadi’nin.
Vera ile takvada, bir tekiydi devrinin.
Bir yere gitse idi, ağaçlar, taşlar bile,
Ona selam verirdi, kendi lisanlariyle.
Yürüyerek kırk defa eyledi haccı ifa.
Sohbeti deva idi, her bakışı bir şifa.
O, Maruf-i Kerhi’yi tanımıyorken henüz,
Hep ticaret işleri yapardı gece gündüz.
Bir gün, Maruf Kerhi’yi gördü o biri ile.
Hurma çekirdekleri topluyordu eliyle.
Niçin topladığını sorunca kendisinden,
Buyurdu: (Şurada bir çocuk gördüm teminden.
Bütün arkadaşları oynarken neşe ile,
O, hiç oynamıyor ve ağlardı gözyaşiyle.
Niçin ağladığını çocuktan sorunca hem,
Dedi ki: Ben yetimim, ne babam var, ne annem.
Arkadaşlarımınsa, var anne babaları.
Onların, benim gibi yok keder ve gamları.
Benim ne elbisem var, ne de bir oyuncağım.
Sevinemiyorum ki, nasıl oynayacağım?
Bu yetimin sözleri, kalbime işledi pek.
Tek arzum, şimdi onu bir şeyle sevindirmek.
Yerden, çekirdekleri topladım ki ben ise,
Parasıyla alayım çocuğa bir elbise.
Anladım ki o çocuk, hem öksüzmüş, hem yetim.
Onu sevindirmektir şu anda tek niyetim.)
Bunları öğrenince, o, Maruf-i Kerhi’den,
Kalbine, bir merhamet duygusu geldi birden.
Bir elbise giydirdi yetimin üzerine.
Ve iyi oyuncaklar alıp verdi eline.
Maruf-i Kerhi dahi, oldu buna muttali.
Ve gördü ki, yetimin değişmiş eski hali.
O dahi oynuyordu, zevk ve neşe içinde.
Hoplayıp zıplıyordu, çocukların peşinde.
Buyurdu ki: (Ey Sırri, dinle beni şimdi sen.
Sen, bu yetim çocuğu nasıl sevindirdiysen,
Allahü teâlâ da, çok sevindirsin seni.
Çekip alsın kalbinden, bu dünya sevgisini.
Sana ihsan eylesin ilim, amel ve ihlas.
Seni, kendisi ile meşgul etsin O esas.)
O, Maruf-i Kerhi’den alınca bu duayı,
Her an hatırlar oldu Allahü teâlâyı.
Bu dünyanın sevgisi, gönlünden çıktı hemen.
Ölüm ve ahireti dert eyledi tamamen.
Aşk-ı ilahi ile yanar oldu kalbi hep.
Hocasının duası, bu hale oldu sebep.
Talebesi Cüneyd-i Bağdadi söyler ki hem,
(Hiç ilgilendirmezdi onu dinar ve dirhem.)
|