Vakta ki Üveys Karni, namazı bitirince,
Hazret-i Ömer kalkıp, selam verdi hemence.
Sonra, (Adınız nedir?) diyerek sordu hemen.
O, sadece (Abdullah) dedi ona cevaben.
Buyurdu: (Biz hepimiz kullarıyız Allah’ın.
Benim sorduğum ise, hakiki, asıl adın.)
O, (Üveys’tir) deyince, dedi ki sonra ona:
(Sağ avcunun içini gösterir misin bana?)
Üveys, (Peki) diyerek, açınca sağ avcunu,
Bildi, aradıkları kimse o olduğunu.
Dedi: (Resulullahın size selamları var.
Mübarek hırkasını, size etti yadigar.
Vasiyet eyledi ki: Bu hırkayı o giysin.
Ve benim ümmetime, çok dualar eylesin.)
Üveys layık görmedi kendisine bu işi.
Dedi: (Ben değilimdir, dediğiniz o kişi.
Zira ben, çok aciz ve günahkârım begayet.
Bir başkasına ait olmasın bu emanet?)
Lakin hazret-i Ömer, buyurdu ki Üveys’e:
(Senin vasıflarını bildirdi Resul bize.
Sende var o Resulün dediği her alamet.
Sensin aradığımız, senindir bu da elbet.)
O zaman, hürmet ile aldı onu eline.
Ve öpüp koklayarak, sürdü yüz ve gözüne.
Siz burada bekleyin deyip, müteakiben,
Az ilerde, yüzünü toprağa koydu hemen.
Dedi ki: (Ya ilahi, bu hırka hürmetine,
Merhamet et günahkâr Muhammed ümmetine.
Hepsinin günahını af eyle ya ilahi!
Affının haricinde kalmasın bir kul dahi.)
İki şanlı sahabi, bu Üveys-i Karni’ye,
Bakıp, bekliyorlardı, secdeden kalksın diye.
Lakin hemen kalkmadı, uzun sürdü bir hayli.
Onlar, başı ucunda merak etti bu hali.
Daha çok uzayınca endişe eylediler.
(Acaba emr-i Hak mı vaki oldu?) dediler.
Artınca merakları bu uzun beklemekten,
Seslendi Ömer Faruk, (Ya Üveys!) diyerekten.
O, başını kaldırıp, buyurdu ki: (Ya Ömer!
Az daha bekleyip de çağırsaydınız eğer,
Rabbim, affediyordu bu ümmeti tamamen.
Lakin şimdi bir kısmı, kaldı af edilmeden.)
Bu hırka, elden ele dolaşıp, en son yine,
Geldi, Van civarında İrisan beğlerine.
Osmanlı padişahı Abdülmecid Han dahi,
Hırka için, bir cami yaptırdı bizatihi.
Adı, (Hırka-i şerif camii)dir ki keza,
O hırka, bu camide edilir muhafaza.
|