Hazret-i Ebu Bekir’in “radıyallahü teâlâ anh”, bir hizmetçisi vardı ki, mutfak masraflarını o görüyordu Halifenin.
Bazen de kendi parasından harcar, sonra hesaplaşırlardı.
Hazret-i Ebu Bekir bunu bildiği için her yemeye başlarken sorardı:
- Bu yemeğin parasını nereden temin ettin?
Helalden olduğunu öğrenip, gönül rahatlığıyla yerdi o yemeği.
Bir akşam eve yorgun gelmişti.
Hizmetçisi yemeğini getirdi önüne.
O da bir şey sormadan başladı yemeye.
Henüz bir lokma yemişti ki, hizmetçi manalı manalı baktı Halifeye.
Hazret-i Ebu Bekir meraklandı:
- Niye öyle bakıyorsun?
- Bugün bir şey sormadınız da efendim.
- Ha, evet haklısın. Çok acıkmıştım da. Söyle bakalım nerden temin ettin bu yemeğin parasını?
- Birinden alacağım vardı efendim, onu tahsil ettim.
- Ne alacağıydı bu?
- Cahiliye devrinden kalan bir alacak efendim.
- Cahiliye devrinden mi dedin?
- Evet efendim, o zamanlar günah olduğunu bilmediğim için belli para karşılığında raksedip oynar, eğlendirirdim insanları.
- Sonra?
- Bir gün yine raksedip insanları eğlendirmiştim. Ancak ücretini bilahare öderiz demişlerdi. İşte o alacağımı gidip aldım bugün.
- Yoksa o para ile mi pişirdin bu yemeği?
- Evet efendim.
Bunu duyan Halife, üzüntüsünden başladı ağlamaya.
Gözlerinden sel gibi yaşlar akıyordu.
Koştu lavaboya.
Parmağını boğazına sokup güçlükle çıkardı o yediği bir lokmayı.
Öyle zahmet çekti ki, ölüyordu nerdeyse.
Ev halkı telaşlandılar:
- Bir tek lokma için değer miydi bunca zahmete? Bak nerdeyse ölüyordun.
Hazret-i Ebu Bekir, gözlerinin yaşını silerken cevap verdi:
- Siz ne diyorsunuz. O lokma, haramdan kazanılmıştı. Resulullah efendimiz aleyhisselam; “Haram yiyenlere Cennet haramdır” buyurmuştu bir kere.
Ve ekledi:
- Çektiğim bu sıkıntı, Cehennemde yanmaktan çok hafif kalır.
Sonra kaldırdı ellerini.
Ve yalvardı:
- Ya Rabbi! Elimden gelen budur. Midemde kalan zerrelerden sana sığınıyorum. Beni affet. Ben aciz ve zayıf bir kulum. Dayanamam Cehennem ateşine.
|