Medine’de müthiş bir kıtlık olmuştu bir sene.
Eshab mutazarrır olmuştu bu kıtlıktan.
Ancak hazret-i Osman “radıyallahü teâlâ anh” büyük kervanlarla buğday ticareti yapıyordu o aralar.
Herkesin açlıktan kırıldığı bir zamanda onun “Buğday kervanı” girdi şehre.
Tam yüz deve vardı kervanda.
Haber alan koştu hemen:
- Sağol ya Osman! Buğday da tam zamanında geldi.
- Evet kardeşlerim, elhamdülillah.
- Ölçeğine yedi dirhem versek, ne dersin?
- Hayır, bu fiyata satamam!
Eshab hiç böyle bir cevap beklemiyorlardı ondan.
Fena halde şaşırdılar:
- Neden ya Osman?
- Daha fazla veren var çünkü.
Ne kadar ısrar ettilerse de bir türlü razı edemediler.
Mahzun halde ayrılıp hazret-i Ebu Bekir’e “radıyallahü teâlâ anh” geldiler.
O, bunları üzgün görünce sordu:
- Siz bir şeye mi üzüldünüz?
- Evet ya Eba Bekir. Osman bin Affan’ın yanından geliyoruz. Ona çok kırıldık.
- Hayrola, ne oldu?
- Biliyorsunuz bugün onun buğday kervanı geldi.
- Evet, biliyorum.
- Buğdayın ölçeğine yedi dirhem verdik, razı olmadı. Ne kadar ısrar ettiysek de “Hayır, olmaz!” diyor.
- Nedenmiş o?
- Bizden fazla veren varmış. Şu kıtlıkta bize böyle davranması yakışır mı ona?
Hazret-i Ebu Bekir nasihat etti onlara:
- Osman’a su-i zan etmeyin. Başka maksadı vardır onun.
- Ne maksadı olacak ya Eba Bekir?
- Pekala, gelin birlikte gidelim. Hakikatı anlarız elbet.
Ve gittiler.
Hazret-i Ebu Bekir girdi söze:
- Ya Osman! Eshab sana kırılmış.
- Neden kırılmışlar?
- Buğdayın ölçeğine yedi dirhem vermişler, satmamışsın.
- Evet satmadım.
- Neden?
- Daha fazla veren var çünkü.
- Kim, ne kadar veriyor?
- Ya Eba Bekir! Onlar “Bire yedi” verdiler. Halbuki Cenâb-ı Hak “Bire yediyüz” veriyor. Nasıl kabul edeyim o fiyatı?
Böyle deyip, çağırdı hizmetçisini.
Ve emretti ona:
- Bu gelen buğdayın tamamını bedava dağıtın eshaba! Develeri de kesip, etlerini taksim edin fukaraya!
Hizmetçi:
- Baş üstüne, deyip çıktı.
Hazret-i Ebu Bekir kalktı, alnından öptü.
Eshab huzur içinde ayrıldılar yanından.
|