Kâbe-i şerifin duvarları, sel suları, şiddetli sıcak ve soğuk gibi tabiat şartlarıyla eskimiş, yenilenmesi gerekiyordu.
Bunun için de ilk temellere kadar yıkılması lazımdı duvarların.
Buna da cesaret edemiyorlardı.
Çünkü bu, alelade bir bina değildi.
“Beytullah”tı.
Ya başlarına bir şey gelirse?!...
Kabileler toplanıp istişare ettiler.
Biri bir teklifte bulundu:
- Kur’a çekelim. Her duvarı bir kabile üstüne alsın. Eğer bir hâl olursa, bundan hiç kimse istisna edilmemiş olur. Razı mısınız?
Herbiri kabul etti bu fikri:
- Tamam, razıyız!
Ve kur’a çekildi.
Her kabile, kendine çıkan duvarı temele kadar yıkıp, yeniden örmeye başladılar.
Duvarlar yükselip de sıra “Hacer-ül esved”in yerine konmasına gelince, problem çıktı yine.
Taşı kim yerine koyacak?
Her kabile, Hacer-ül esved’in yerine koyma şerefinin kendisine ait olduğunu iddia ediyordu.
Münakaşa, kavgaya dönüştü.
Nerdeyse kan dökülecekti ki, gün görmüş bir ihtiyarın sesi yükseldi o ara:
- Durun! Beni dinleyin biraz!
Kavgayı bırakıp bu yaşlı adama döndüler.
İhtiyar seslendi kalabalığa:
- Bir teklifim var. Yarın Benî Şeybe kapısından ilk girecek şahıs hakem olsun. O nasıl söylerse öylece halledelim bu işi. Kabul mü?
Bir ağızdan cevap verdiler:
- Tamam, kabul ediyoruz!
Ertesi gün toplanıp beklemeye koyuldular.
Acaba ilk giren kim olacaktı?
Gözlerini o kapıya dikmiş, merakla bekliyorlardı ki, “Fahr-i kâinat Efendimiz” “sallallahü aleyhi ve sellem” girdi kapıdan.
Onun teşrifiyle herkeste bir rahatlama, yüz hatlarında bir gevşeme görüldü.
Niye rahatladılar?
Çünkü bu gelen, Muhammed-ül emin’di
“sallallahü aleyhi ve sellem”.
En adil ve en güzel kararı Onun vereceğinden şüphesi yoktu kimsenin.
Problem, daha o anda çözülmüştü sanki.
İhtilafı arzettiler Efendimiz aleyhisselama.
Sonra bütün gözler Ona çevrildi.
Çünkü O nasıl söylerse öylece halledilecekti bu ihtilaf.
Efendimiz aleyhisselam, üzerlerinden mübarek hırkalarını çıkarıp yere serdiler. Üzerine “Hacer-ül esved” taşını koyup döndüler ordakilere:
- Şimdi her kabileden bir kişi gelsin!
Dört kişi ileri çıktı.
Onlara buyurdular ki:
- Herbiriniz hırkanın bir ucundan tutarak kaldırın!
Kaldırdılar.
Duvar hizasına gelince, mübarek elleriyle o mübarek taşı alıp yerine yerleştirdiler.
Mesele hallolmuştu.
Herkes memnundu neticeden.
O zaman Efendimiz aleyhisselam otuzbeş yaşlarında idi.
Bu harikulade çözüm ile Mekke’de bir iç harp önlenmiş, kan dökülmesi engellenmişti.
|