Kureyş müşrikleri, Peygamber efendimizi “sallallahü aleyhi ve sellem” öldürmek için çareler arıyorlardı.
Başta Ebu Cehil’in bulunduğu bu talihsiz güruh, bir gün toplanıp, uzun süre konuştuktan sonra son noktayı koydular:
- Yetti gayri! Onu öldürmekten başka çaremiz yoktur!
Kılıçları çekip Onu aradılar köşe bucak.
Kâbe’ye vardıklarında Peygamber efendimizi “sallallahü aleyhi ve sellem” namazda buldular.
Sevinmişlerdi.
- Tamam, işte yakaladık! dediler.
Ve hep birden hücum ettiler üzerine.
Kılıçla vurup işini bitireceklerdi.
Fakat Onu görebilirlerse...
Şöyle ki, tam üzerine çullanacakları anda gözden kayboldu Efendimiz aleyhisselam. Müşrikler, şaşkın halde birbirlerine bakıp söylendiler:
- Şimdi buradaydı yahu, ne oldu?
- Evet ya, nereye gidebilir?
- Sanki yer yarıldı da...
O ara sesini duydular Efendimiz aleyhisselamın.
Hep birden o tarafa seğirttiler.
Fakat o da ne?
Ses, aksi istikametten geldi bu defa.
Haydi, o tarafa koştular bu sefer.
Ama yine yoktu.
Ses öbür taraftan geldi.
Koştular, yine yok.
Yok, yok, yok.
Bir o yana, bir bu yana, başları döndü yorgunluktan.
Gülünç duruma düşmüşlerdi.
Peki ibret aldılar mı?
Hayır.
Çünkü bu, nasip meselesiydi.
Hep öyle kal, e mi?
Hakem isminde bir bahtsız adam da Efendimiz aleyhisselamla nerede karşılaşsa, ağzını gözünü oynatır, maskaralık yapardı.
Aklı sıra küçük düşürmeye çalışırdı o yüce insanı.
Yine bir seferinde ağzı gözü oynak bir vaziyetteyken Efendimiz aleyhisselam birden geri dönüp gördü bu halini.
Çok üzülmüşlerdi.
Sessizce dua ettiler:
- Hep öyle kal, emi!
O dua eder de kabul olmaz mı?
Adam, ömrünün sonuna kadar bu halde kaldı.
Yani ağzı gözü oynar dururdu devamlı.
Mani olamıyordu buna.
|