Şeyh İbrahim Efendi "rahmetullahi aleyh", Balıkesir erenlerindendir.
Mübarek kabri, Balıkesir’in Sındırgı ilçesindeki Cami-i kebirin avlusunda, mütevazı bir türbededir.
1800 lü yıllarda yaşamış.
1897 de kavuşmuş rahmet-i rahmana.
Bir gün, sevdiklerinden biri geldi huzuruna.
İbrahim Efendi, ona dikkatle bakıp sordu:
- Sen üzgünsün bugün.
Adam derin bir nefes aldıktan sonra cevapladı:
- Evet efendim, sıkıntılıyım.
- Hayrola neyin var?
- Çocuklar hocam. Çocuklardan yana dertliyim.
- Nesi var çocukların?
- Namaz kılmıyorlar hocam. Büyüklere saygıları yok. Ne bileyim işte hiç beğenmiyorum hallerini.
Mübarek zat sordu ona:
- Peki sen, evlatlarına karşı babalık vazifeni tam yaptın mı acaba?
- Elimizden geldiğince bir şeyler yaptık işte hocam. Büyüttük, besledik. Bugünlere getirdik çok şükür.
- Onu demiyorum. Asıl babalık görevini yaptın mı?
- Ne görevi hocam?
- Yani onlara lüzumlu dini bilgileri verebildin mi? Kur’an-ı kerimi, namaz kılmasını öğrettin mi mesela?
- Maalesef efendim.
- O zaman ne bekliyorsun onlardan? Bir şey vermemişsin ki karşılık alasın. Unutma, anne babanın çocuklar üzerinde hakları olduğu gibi, çocukların da anne babaları üzerinde hakları vardır.
Adam sordu merakla:
- O haklar nedir hocam?
- Bak kardeşim, hepimiz bir sürünün çobanı gibiyiz. Çoban, sürüsünden mesul olduğu gibi, biz de çoluk çocuğumuzdan sorumluyuz.
Ve ekledi:
- Çocuklarına iman ve ibadet bilgilerini öğretmek, bir babanın en mühim görevidir.
- Bunları ihmal ettik efendim.
- Dahası var. Peygamber efendimiz aleyhisselam; “Çok Müslüman evladı vardır ki, babaları yüzünden Veyl ismindeki Cehenneme gireceklerdir” buyuruyor.
Ve ekledi:
- Çünkü onlar, çocuklarına İslamiyet’i öğretmemişlerdir. Efendimiz aleyhisselam; “Ben böyle babalardan uzağım, onlar da benden uzaktır” buyuruyor.
Adam perişandı.
Mahcup bir ses tonuyla itiraf etti:
- O halde çocuklarımdan şikayete hakkım yoktur benim.
- Evet, maalesef öyle.
|