Demir Hoca "rahmetullahi aleyh", Nevşehir’de yaşayan Velilerdendir.
Çok cömert bir zattı.
Elinde avucunda ne varsa dağıttığı gibi, kendisine bir hediye gelseydi, hemen fakirlere dağıtır, kendine bir şey ayırmazdı.
Kendisi de muhtaçtı halbuki.
Hanımı bir gün dert yandı kendisine:
- Efendi! Biliyorsun ki, bizler fakir ve muhtacız. İhtiyaçlarımızı bile temin edemiyoruz.
- Evet hanım.
- Ama sen zenginler gibi davranıyor, bize gelen hediyeleri bile hemen başkalarına dağıtıyorsun.
- Peki, ne yapmamı istiyorsun hanım?
- Ne bileyim, hani birazını da bize ayırsan diyorum. Kendimiz muhtaçken....
Mübarek zat birden ciddileşti:
- Bak hanım, bize neden böyle çok hediye geliyor acaba, hiç düşündün mü?
- Hayır, nedenmiş?
- Dağıttığım için. Ben dağıtmasam, hiç hediye gelmez bize.
Ve devam etti:
- Sen verirsen Allah da sana verir. Böyledir bu iş. Elhamdülillah aç susuz değiliz, açıkta da değiliz. Daha muhtaç Müslümanlar varken, fazla şeyleri evde tutup saklamak hiç hoş olmaz.
Hanımının kalbi de mutmain olmuştu;
- Anladım Efendi. Vermeye devam et öyleyse, dedi.
En kıymetli kul
Bir gün de cemaatine;
- Allah indinde en kıymetli kul, takva sahibi olan, yani Allah’tan korkandır, buyurdu.
Ve ekledi:
- Rabbimiz bir kulunda iki korkuyu birleştirmez.
Sordular:
- Bu ne demek efendim?
Buyurdu ki:
- Yani dünyada Allah’tan korkanı, cenâb-ı Hak ahirette hiç korkutmaz. Dünyada korkmayanı ise, ahirette çok korkutur.
Çok seven, çok korkar
Bir gün de sohbetinde;
- Çok seven, çok korkar, buyurdu. Ben hocamdan çok korkuyorum mesela. Ama sevdiğim için korkuyorum. Yani Onu üzerim, incitirim diye korkuyorum.
Sordular:
- Allah korkusu da böyle midir efendim?
- Elbette. Allah korkusunun da menşeinde “Sevgi” vardır. Allahü teâlâyı çok sevenler, Ondan çok da korkarlar.
|