Aişe validemiz “radıyallahü teâlâ anha” anlatıyor:
Bir gün kandilimizin yağı kalmamıştı.
O akşam Resulullah “sallallahü aleyhi ve sellem” eve gelince, kendilerine arzettim.
Cevap olarak;
- Ya Aişe! Bir ışık ister misin ki, ona yağ ve fitil icab etmesin? buyurdular.
- İsterim ya Resulallah! dedim.
O zaman bana bakıp, tebessüm buyurdular.
O anda hanemiz birden aydınlandı.
Nur kapladı her yeri.
Dikkat ettim, o nur, Resulullahın mübarek dişleri arasından saçılıyordu.
Öyle aydınlık olmuştu ki, o ışıkta bazımız ip eğirdik, bazımız da iğneyle dikiş diktik.
Niçin gülersin?
Yine bir gün, Resulullah efendimiz hazret-i Aişe’nin evine geldiler.
Aişe validemiz Resulullahın nur cemaline bakıp gülümseyince, Resulullah merak etti:
- Niçin gülersin ya Aişe?
- Ya Resulallah, sen gelmeden az önce elimdeki iğne yere düşmüştü. Ne kadar aradımsa da bulamamıştım.
- Şimdi buldun mu?
- Evet. Sen içeri girince oda öyle aydınlandı ki, iğneyi rahatlıkla gördüm ve aldım. Onun için gülüyordum.
O böyle arzedince, Resulullah efendimiz aleyhisselam ağlamaya başladılar.
Bu defa Aişe validemiz meraklandı:
- Niçin ağlarsınız ya Resulallah?
Buyurdular ki:
- Mahşeri hatırladım. Ümmetimden bazı kimseler, o gün benim cemalimi hiç göremeyecekler. Onların haline üzülüp de ağlıyorum.
Hem ağladı, hem güldü
Peygamber efendimiz aleyhisselam, son hastalığında hazret-i Fatıma’yı “radıyallahü teâlâ anha” huzuruna çağırdılar.
Gelince, onu sinesine çekip, gizlice bir şeyler söylediler.
Hazret-i Fatıma ağlamaya başladı.
Sonra başka bir şey söylediler.
O zaman da güldü.
Bu hâl, Aişe validemizin garibine gitmişti.
Sordu hemen:
- Aynı anda hem ağlamak hem gülmek olur mu ya Fatıma?
Hazret-i Fatıma;
- Neden ağladım, biliyor musun? dedi.
- Hayır, bilmiyorum.
- Babam, vefat edeceğini haber verdi. Ona üzülüp ağladım.
- Peki niye güldün?
- Babam bir müjde verdi bana.
- Ne müjdesi?
“Ehl-i beytimden bana ilk gelen sen olacaksın” buyurdu.
Sevincimden güldüm.
|