Hama şehrinde yaşayıp Halep’de vefat eden Ahmet Hamami hazretleri "rahmetullahi aleyh", bir gün evden çıkıp, zamanın sultanına gitti.
Ve emr-i marufta bulundu kendisine.
Ancak sultan dinlemedi onu.
İyi muamelede bulunmadı.
Bu yüzden kalbi kırıldı mübarek zatın.
Mahzun oldu.
Ama o akşam, birden hastalandı sultan.
Ağrıdan kıvranıyordu.
Doktorlar aciz kaldılar.
Nihayet ölecek duruma gelmişti ki, bu hâl, malum oldu bu Veliye.
Yine acıdı ona.
Ve bir miktar bal gönderip;
“Bunu yesin. Bir şeyi kalmaz” buyurdu.
Acele yetiştirdiler balı sultana.
O baldan bir kaşık alır almaz kesildi ağrısı.
İyileşti tamamen.
Hiçbir şeyi kalmamıştı.
Bu sefer utandı yaptığına.
Mahcup ve pişman oldu.
Hemen dergaha koştu.
“Özür dilerim efendim” dedi.
Ve elini öptü.
Her ne iş olsa, ona danışıyordu artık.
Zikir nedir?
Bir gün de, cemaatten biri;
- Efendim zikir nedir? diye sordu bu zata.
Cevaben;
- “Zikir”, Allahü teâlâyı anmak, yani hatırlamaktır, buyurdu.
Ve izah etti:
- Bir iki kişi, bir yerde oturur, Allah’tan ve Peygamberden bahsederlerse, zikretmiş olurlar.
Ve ilave etti:
- Bir ilmihal kitabı açıp okumak da “Zikir”dir. Melekler, böyle meclisleri bulunca hemen oraya üşüşür, onları sarar, onlar için duada bulunurlar.
Açıkça “Sus!” deyin!
Bu büyük zat, gıybet edilmesine asla müsaade etmez, hemen sustururdu. Bir gün;
- Efendim, gıybet eden olunca hemen susturuyorsunuz. Hikmeti nedir? diye sordular bu zata.
Buyurdu ki:
- Gıybet edeni susturana, “yüz şehit sevabı” veriliyor da ondan.
Sordular:
- Peki nasıl susturacağız efendim?
- Açıkça “Sus!” diyeceksiniz.
- Bir “Sus!” demekle mi yüz şehit sevabı veriliyor efendim?
- Evet. Hem bu kadar sevap kazanıyorsunuz, hem de o Müslümanı günahtan kurtarmış oluyorsunuz.
|