Alaüddevle Semnani hazretleri "rahmetullahi aleyh", Horasanda yetişen Velilerdendir.
1336 da Sufiabad şehrinde vefat etti.
Bu zat, bir gün yolda giderken kendini bilmez bir gençle karşılaştı.
Aile terbiyesi almamış olan bu genç, aşağılamak istedi bu Allah dostunu.
Cahilliğin verdiği cesaretle hakaret etmeye yeltendi.
Karşısına dikilip, yılışık bir tavırla;
- Hey Baba! Ne bu halin? dedi.
Mübarek zat, vakarla baktı gence:
- Halimde ne var evladım?
Delikanlı sırıtarak söylendi:
- Görmüyor musun? Kaftanının bir ucu eğilmiş.
Büyük zat anladı gencin maksadını.
Celallendi.
Ve bu defa sertce bakıp;
- Benim kaftanım değil, senin ağzın eğilmiş! buyurdu.
Sonra yürüyüp gitti.
O anda gencin ağzı eğildi hakikaten.
Bir kelime konuşamadı üstelik.
Çok çirkin bir hâl aldı.
İşte o zaman hatasını anlayıp, koştu peşinden.
Ayaklarına kapanıp;
- Beni affet, bilemedim! dedi.
Çok özürler diledi.
Merhamet deryası büyük Veli affetti genci.
Yerden kaldırıp şefkatle baktı bir kere.
O bakışla düzeldi gencin ağzı.
Delikanlı elini öpüp, talebesi olmakla şereflendi o gün.
Emr-i maruf sevabı
Bir gün de bu zata;
- Emr-i maruf nedir efendim? diye sordular.
Cevabında;
- “Emr-i maruf”, Allah’ın dinini Onun kullarına öğretmektir ve çok sevaptır, buyurdu.
Sordular:
- Ne kadar sevap efendim?
Buyurdu ki:
- Bir kimseyi bir “dünya sıkıntısı”ndan kurtarmanın sevabı, bütün cihanın nafile ibadetlerinin toplamından daha çoktur. “Ahiret sıkıntısı”ndan kurtarmanın sevabını düşünün artık.
Ve ilave etti:
- Hocamdan duymuştum. “Müslümanlar, yaptıkları emr-i maruf hizmetine karşılık, Cennette kavuşacakları nimetleri bilseler, sevinçten her şeyi unutur, sokaklarda oynarlardı” buyurmuştu.
|