Balıkesir’de yaşayan Velilerden Muhyiddin-i Rumi hazretleri "rahmetullahi aleyh", gönül ehli, keramet sahibi bir mübarek zat idi.
Sevdiklerinden Ahmet adında biri, bir dünya sıkıntısına düşmüştü. Bilemedi ne yapacağını.
Akıl danışmak için gidecek kapı belliydi halbuki.
Muhyiddin-i Rumi hazretleri.
O da bunu hatırlayıp, koştu hemen o kapıya.
Ona soracaktı bu işin hâl çaresini.
Ancak kapı önüne geldiğinde çok kimsenin beklediğini gördü. Onlar da bir ihtiyaç için gelmişlerdi.
Adamcağız beklese, işine geç kalacaktı.
Ne yapsın?
“Bugün gideyim de, yarın gelir sorarım” diye düşündü.
Tam dönmek üzereydi ki, hanegahın kapısı açıldı.
Ve hizmetçi, elinde bir kağıtla çıkıp, ismiyle seslendi bu kimseye:
- Ahmet Efendi!
Adam şaşkın halde koştu yanına.
- Buyurun.
- Ahmet Efendi siz misiniz?
- Evet, benim.
Hizmetçi, elindeki kağıdı ona verip tekrar içeri girdi.
Adam merakla aldı kağıdı.
Okuyunca hayretler içinde kaldı.
Zira danışmak istediği mesele hakkındaydı bu yazı.
Büyük Veli;
“Şöyle şöyle yap....!” diye o müşkili halletmenin yolunu göstermişti kendisine.
Denileni aynen yapıp kurtuldu sıkıntıdan.
Sıkıntının üç sebebi
Bu zat, bir gün, “Sıkıntı”dan şikayet eden bir gence;
- Sıkıntının üç sebebi vardır, buyurdu. Bunlar, kibir, hırs ve şehvettir.
Genç sordu:
- Peki, ne tavsiye edersiniz efendim?
Buyurdu ki:
- Birine kızmak istiyorsan, önce kendine kız evladım. Çünkü nefsin, en büyük düşmanındır. Seni Cehenneme atmak istiyor.
Gıybet, kul hakkına girer
Bir gün de “Gıybet”ten sordular bu zata.
- Gıybet günahı, zina günahından zordur, buyurdu.
Sordular:
- Hikmeti ne efendim?
- Çünkü zinanın tövbesi kabul olur, gıybetinki olmaz. Helallaşmaktan başka çaresi yoktur.
Ve ekledi:
- Çünkü bu, kul hakkına girer. “Kul hakkı”nı dünyada ödemek kolaydır. Ama ahirette çaresi bulunmaz.
|