İstanbul’da yaşayıp 1876 da vefat eden Feyzullah Efendi’nin "rahmetullahi aleyh" huzuruna, o yerin kadısı gelip;
- Efendim, tayinim çıktı. Falan yere gideceğim, diye arzetti.
Ve ekledi:
- Hakkınızı helal edin efendim. Yarın sabah yola çıkmam gerekiyor.
Mübarek zat biraz düşündükten sonra;
- İnşallah burada kalırsınız! buyurdu.
Kadı efendi şaşırmıştı:
- Ama hocam tayinim çıktı. Ben de tebellüğ ettim. Bu iş katileşti. Yarın yola çıkıyorum.
Feyzullah Efendi ciddileşti:
- Senin yerin burası. Bir yere gitmeyeceksin!
Kadı, şaşkın bir halde elini öpüp ayrıldı huzurdan.
Çıkar çıkmaz mahkeme katibiyle karşılaştı kapıda.
Katip nefes nefeseydi:
- Kadı efendi, ben de sizi arıyordum.
- Hayrola ne var?
- Sizin tayininiz kaldı. Başkası tayin edildi oraya. Siz burada kaldınız, haberiniz olsun.
Kadı bu haberi alınca;
- Hey güzel Allah’ım, dedi kendi kendine. Bizim bilmediklerimizi dostlarına bildiriyorsun.
İnsan, eşref-i mahlukat
Bu zat, bir günkü sohbetinde;
- Kardeşlerim, cenâb-ı Hak insanı eşref-i mahlukat olarak yaratmıştır, buyurdu.
Sordular:
- Eşref-i mahlukat ne demek efendim?
- Mahlukatın en şereflisi demektir. Ama inanmak şartıyla. Yani iman eden böyle şereflidir.
- Ya inanmayanlar efendim?
- Onlar, bu şereften mahrumdur.
Dua almaya bakın!
Bir gün de sevdiklerine;
- Herkesin duasını almaya bakın, bilhassa gariplerin duasını, buyurdu.
Ve ekledi:
- Bir mümini gördüğünüz zaman; “Benim saadetim, belki de bu kardeşimin duasına bağlı” diye düşünün.
Sordular:
- Herkes için mi efendim?
- Evet. Hiç belli olmaz çünkü. O mümin, Allah’ın sevdiği bir kuldur. Onun bir duasıyla siz de bu saadete kavuşabilirsiniz.
|