1400 lü yıllar...
Kalbleri nurlandıran bir Allah dostu vardır Edirne’de.
Evliya Kasım Paşa "rahmetullahi aleyh".
Hak aşığı bir evliya.
O yörenin halkına manevi zırh olur,
Hem sebeb-i bereket.
Bir sene çok şiddetli sıcak olur Edirne’de.
Gökten damla düşmez yere.
Toprak kavrulur, insanlar perişan olur.
Ve kıtlık başlar.
Halk çaresiz bu zata koşar.
- Paşam! Bir dua etseniz de yağmur yağsa. Yoksa mahvolacağız, diye yalvarırlar.
Mübarek zat açar ellerini, dua eder.
O anda bulutlar peydah olur, gürülder gök.
Ardından rahmet boşanır.
Hem kovadan boşalırcasına.
İnsanlar da kanar suya, hayvanat da.
Öyle ki;
- Yeter! derler hatta.
Şaraplar sirke olunca
Evliya Kasım Paşa bir gün dereye iner.
Orada abdest alacaktır.
Hava da çok sıcaktır.
O sırada bir nasrani, şarap yüklü katırı ile çıkagelir.
Köprüden geçecektir.
Ancak katır ürker, yıkılır yükler.
Büyük Veli, abdestini yarım bırakır.
Koşup yardım eder adama.
Yükleri birlikte yüklerler hayvana.
Nasrani çok duygulanır.
Teşekkür edip ayrılır.
Az sonra bir dükkanın önünde durup, yükleri içeri taşır.
Lakin şişeleri gören dükkan sahibinin suratı asılır.
- Ben senden sirke istemedim ki! der, şarap istedim.
Gerçekten de şişelerde sirke vardır.
Nasrani ne diyeceğini bilemez.
Az önceki hadiseyi düşünür.
Ve başlar ağlamaya.
Zira kalbine tatlı birşeyler başlamıştır akmaya.
Hızla döner geriye.
Bulur Evliya Paşayı.
- Anlat! der. Bana İslam’ı anlat!
Diz çöker önüne, söyler “kelime-i şehadet”i.
Hatta talebesi olur o an.
Ve bir daha ayrılmaz yanından.
|