Niğde’nin Bor kazasında medfun bulunan Ahmet Kuddusi hazretlerine "rahmetullahi aleyh", genç bir Müslüman gelip;
- Efendim, bu dinde en mühim şey nedir? diye sordu bir gün.
Cevaben;
- Dört şeydir, buyurdu. Birincisi, İslamiyet’i öğrenmektir.
Sordular:
- Nasıl öğreneceğiz efendim?
- Ehl-i sünnet alimlerinin yazdığı “İlmihal kitapları”nı okuyarak.
Delikanlı sordu tekrar:
- İkinci mühim şey nedir hocam?
- İkincisi, okuduğunu doğru anlamaktır. Yetmişiki bidat fırkası, hep yanlış anlamaktan meydana gelmiştir.
Genç sordu:
- Üçüncü mühim şey nedir efendim?
- Üçüncüsü, İslamiyet’i yaşamak, dördüncüsü de, öğrendiğini başkalarına da öğretmektir.
Delikanlı sordu yine:
- Nasıl öğreteceğiz efendim?
- Güler yüz ve tatlı dille anlatarak. Eğer öğretecek kadar bilgimiz yoksa, o zaman kitap veririz.
- Ne kitabı efendim?
- İslam alimlerinin yazmış olduğu bir “İlmihal kitabı”nı mesela. Bu zamanda en iyi emri maruf şekli “kitap vermek”tir ki, bu hizmeti her Müslümanın yapması lazımdır.
Ve ilave etti:
- Eğer öğretmezsek, bizden sonraki nesil İslamiyet’i nasıl öğrenecek? Öğrenmeden, bilmeden ölürlerse, bizler vebal altında kalırız.
Şöyle devam etti:
- Bizden öncekiler, canlarıyla, mallarıyla, bizlere İslamiyet’i ulaştırdılar. Onların çalışmaları olmasaydı, biz de öğrenemeyecek, belki de Müslüman olamayacaktık.
Şöyle bitirdi:
- O halde bu dini bize kadar ulaştıran dedelerimize, özellikle Eshab-ı kirama ve onlardan sonra gelen bütün din büyüklerine şükran borçluyuz. Mekanları Cennet olsun.
|