Hacı Bayram-ı Veli hazretlerine "rahmetullahi aleyh" padişah bir ferman verir.
Bu fermana göre;
Onun talebeleri, askerlik yapmayacak ve vergi vermeyecektir.
Bu, iyi niyetle verilmiş bir fermandır.
Talebe, kendini sırf derse verecek, başka şey düşünmeyecektir.
Ancak kötü niyetli kimseler, bunu istismar eder.
Bunu duyan, koşar medreseye.
Talebe sayısı katlanarak artar.
Medrese, sahte talebelerle dolar.
Öyle ki, bölgenin iktisadi dengesi bozulur.
Padişah mecbur kalıp;
- Bana, talebelerin listesini ver! diye haber yollar bu zata.
Büyük Veli emir buyurur.
Ankara’nın Kanlı göl mevkiinde, bir çadır kurulur.
Sonra da;
“Cümle talebelerim burada toplanalar!” Diye ilan eder.
Haber alan, buraya akar.
Büyük bir kalabalık toplanır.
Ancak herkes merak eder.
- Bizi niçin buraya topladı? derler.
Nihayet çadırdan çıkar mübarek zat.
Elinde koca bir bıçak.
Seslenir o kalabalığa:
- Ey beni sevenler! Ben bugün burada, talebelerimi kurban etmek istiyorum. Canını benim için verecek varsa, girsin şu çadıra!
Kalabalıkta bir uğultu başlar.
Bir dalgalanma olur.
Çadıra giren mi?
Hiç yoktur.
İki talebem varmış
Derken, iki kişi çıkıp, ilerler.
Biri erkek, biri kadın.
Yürüyüp çadıra girerler.
Büyük Veli, önceden bir koyun getirip koymuştur çadıra.
Ancak bunu kimse bilmez.
Çadıra girenler de.
Vaktâ ki onlar çadıra girer, Hacı Bayram, o koyunu kurban eder.
Çadırdan taşan kanı görenler, feryat ederek etrafa kaçışırlar.
İki dakikada boşalır meydan.
Netice mi?
Mübarek zat, o iki kişinin isimlerini yazıp gönderir padişaha.
Ve şöyle yazar:
- İki talebem var. İsimleri şöyledir…
|