Evliyanın büyüklerinden Hace Mevdud Çeşti hazretlerine "rahmetullahi aleyh", sevdiği bir genç;
- Başarının sırrı nedir efendim? diye sordu bu zata.
Cevabında;
- Başarı, güler yüz, tatlı dil ve güzel siyasettir, buyurdu.
Delikanlı sordu:
- Güzel siyaset nedir ki efendim?
- Kimseyi üzmemek, herkesle iyi geçinmek, her insanı memnun etmektir evladım.
- Bu nasıl kazanılır ki efendim?
- Kendimizi sevdirmekle.
- Kendimizi nasıl sevdireceğiz hocam?
- Kendimizi sevmemekle. Kendini seveni, başkaları sevmez evladım. Kendini sevmeyeni ise herkes sever.
Allah bir kulu severse...
Bir gün de sevdiği bir talebesi;
- Hocam, Allahü teâlânın bir kulunu sevdiği nasıl anlaşılır? diye sordu bu zata.
Cevabında;
- Cenâb-ı Hak bir kulunu severse ona iki nimet verir, buyurdu. Birincisi, ona “sevdiği bir kulu”nu tanıtır. Mesela ehl-i sünnetten gerçek bir “İslam alimi”ni, veya Allah dostu bir “Evliya zat”ı tanıtır. Onu tanıyınca da dinini doğru olarak öğrenir ondan.
Genç sordu yine:
- İkinci nimet nedir efendim?
- İkincisi de, ona “hayırlı bir iş” nasip eder. Yani insanların dinine veya dünyasına faydası olan bir işte çalışır.
Daha çok severse?
Genç sordu yine:
- Peki efendim, Allahü teâlâ o kulu daha çok severse?
- O zaman çeşitli belalar, sıkıntılar, musibetler verir ona.
Delikanlı şaşırdı:
- Sevdiği kuluna mı bela musibet verir efendim?
- Evet. Ama zahirde musibettir bunlar. Yani görünüşte bela ve musibet ise de, aslında “Nimet”tirler.
- Musibet, nasıl nimet olur ki hocam?
Buyurdu ki:
- Eğer bu musibetlere, Allahü teâlâ gönderdi diye sabreder, şikayette bulunmazsa, günahları affolur. Bu da, onun için “En büyük nimet”tir işte. Şimdi anladın mı?
- Anladım efendim. Allahü teâlâ razı olsun.
|