Bayezid-i Bistami hazretlerinin "rahmetullahi aleyh" yaşadığı devirde binlerce Evliya vardı.
Hepsi de, ilim irfan sahibi zatlardı.
Ama zamanın kutbu, bir “Ümmi demirci” idi.
Bistami hazretleri, işte bunu merak ediyordu.
Kutubluk makamı, neden bir demirciye verilmiş, bunu öğrenmek istiyordu.
Sorup soruşturdu.
O demirciyi bulup, girdi dükkanına:
- Selamün aleyküm!
- Aleyküm selam!
Demirci o sırada, örs başında demir dövüyordu.
Görünce Bistami hazretlerini, işini bırakıp koştu.
Elini hürmetle öpüp, bir ricada bulundu kendisinden:
- Lütfen bana dua edin efendim.
- Olur, ama ne için?
- Derdimin hafiflemesi için.
- Hayrola, nedir derdin?
Demirci başladı konuşmaya:
- İnsanlar bir bir ölüp ahirete gidiyorlar. Kıyamet gününün şiddeti dil ile anlatılmaz. Hele Cehennem. O ateşe bir an dayanılmaz.
Bistami hazretleri merakla onu dinliyordu.
Demirci devam etti:
- Bu insanlar nasıl yanar o ateşte? O ateşe nasıl dayanılır? Oraya hiçbir Müslüman girmesin. İşte derdim bu! Dedi.
Ve başladı ağlamaya.
Gözyaşları üstünü başını ıslattı.
Bistami hazretlerini de ağlattı.
Hazret-i Bayezid ağlarken, bir ses duydu gaibten.
Diyordu ki:
- O, “Nefsi! nefsi!” diyenlerden değil,
“Ümmeti! ümmeti!” diyenlerdendir.
İşte o zaman anladı demircinin ne demek istediğini.
|