İstanbul’da medfun olan Hasan Hilmi Efendi hazretleri “rahmetullahi aleyh”, bir gün birkaç sevdiğine;
- Kalb, Allahü teâlânın evidir. Onu sakın kırmayın! Bilakis gönül almaya bakın! Buyurdu.
Sonra şunu anlattı:
Davud aleyhisselam bir gün;
- Ya Rabbi, seni nerede arayayım? diye sordu.
Cenâb-ı Hak;
- “Ben, kalbi benim için kırılmış olanların yanındayım” buyurdu.
Bir hadis-i kudside de;
- “Yere ve göklere sığmam. Mümin kulumun kalbine sığarım” buyuruldu.
Sordular:
- Kalbi Allah için kırık olan kişiler kimlerdir efendim?
- Evliyalardır. Nitekim hadis-i kudside; “Evliya kullarımı insanlık sıfatları içinde gizledim. Onları gören beni hatırlar” buyuruldu.
İslamiyet reçetedir
Aynı sohbette;
- Kardeşlerim, İslamiyet “faydalı ilaç”, yahut “temiz su” gibidir, buyurdu. Herkes fayda görür ondan.
Sordular:
- Kâfirler de mi efendim?
- Evet. Çünkü İslamiyet bir “reçete”dir. Kim tatbik ederse fayda görür.
Ve sordu onlara:
- Bir ilaç, Müslümana iyi geldiği gibi, hıristiyana da, yahudiye de, dinsiz olana da iyi gelmez mi?
- Tabii ki iyi gelir efendim, dediler.
- Suyu da kim içerse içsin, susuzluğu gitmez mi?
- Elbette gider hocam.
- İşte İslamiyet de şifa kaynağıdır, buyurdu. Dinli dinsiz herkes fayda görür ondan. Ahirette de faydasını görmek için, Müslüman olarak ölmek lazımdır.
O hâl, felakettir
Sohbetin sonunda;
- Efendim, bir Müslüman için en kötü hâl nedir? diye sordular.
Cevabında;
- Yanına rahat gidilememesidir, buyurdu.
Ve izah etti:
- Yani tanıdıkları, o kimsenin yanına serbest gidemiyor, korkarak, çekinerek gidiyorsa, bu, onun için felakettir, onun son nefesinden korkulur mâzallah.
- Neden efendim? dediler.
Buyurdu ki:
- Çünkü Müslümanın tarifine dokunur bu hâl. Müslüman, hasreti çekilen insan demektir, Hasreti çekilmeyenin son nefeste imanı tehlikededir.
|