Edirne Evliyasından Kabuli Mustafa Efendi “rahmetullahi aleyh”, bir gün sevdiklerine;
- Müslüman, çok kıymetli insan demektir, buyurdu. Çünkü iman çarşıda satılmaz. Babadan miras da kalmaz.
Sordular.
- Ya nasıl ele geçer efendim?
- Bu iş nasip işidir kardeşlerim, akıl ermez. Nasibi yoksa, Peygamberi de görse Müslüman olamaz. Çünkü onları, Allahü teâlâ kendisi seçiyor.
Ve ekledi:
- Allahü teâlâ, sevdiği ve seçtiği insana veriyor bu “İman nimeti”ni. Ve onu kendine dost ediniyor.
Şöyle bitirdi:
- Müslüman, madem ki Cenâb-ı Hakkın sevdiği ve dost edindiği insandır. O halde ona göre davranın Müslümanlara. En azından üzmeyin onları.
Sıkıntı, nimettir
Bir gün de;
- Müslümanın eline diken batsa, mutlaka bir günahı sebebiyledir, buyurdu. Ancak bu, bir nimettir onun için.
- Nimet mi efendim? dediler.
- Evet. Çünkü o günahın cezasını dünyada çekmiş olur. Ahirete kalmaz. Bu da, onun için en büyük nimettir. Ahirete kalsaydı, o zaman felaket olurdu.
Ve izah etti:
- Çünkü bu dünyanın bütün acılarının toplamı, can verme acısı yanında hiç kalır. Can verme acısı, kabir azabı yanında, kabir azabı da, Cehennem azabı yanında hiç kalır.
En son nasihatı
Bir gün de cemaatine;
- İmam-ı Gazali hazretlerinin en son nasihatini biliyor musunuz? diye sordu.
- Bilmiyoruz efendim, dediler.
- En son; İhlas, ihlas, ihlas, buyurmuş. Yani “Allah için” yapılmayan hiçbir iyiliğin ahirette faydası olmaz demek istemiş.
|