Kayseri’de medfun bulunan Necmeddin İmad hazretlerine “rahmetullahi aleyh” sordular bir gün:
- Bazı insanlar; “Kimseye su-i zan etmemeli. Kâfir olduğunu gösteren işine, sözüne değil, imanı olduğunu gösteren işine ve sözüne bakmalıdır” diyorlar. Bu söz doğru mudur efendim?
Cevap olarak;
- Kimseye su-i zan etmemeli sözü yanlıştır, buyurdu. Bunun doğrusu, “Müslümana su-i zan etmemeli”dir.
Ve ekledi:
- Yani, Müslüman olduğunu söyleyen ve küfre sebep olan bir sözde ve işte bulunmayan kimseye ancak hüsnü zan edilir, herkese değil.
Sonra izah etti:
- Bir müminin, bir sözünden veya işinden, hem imanı olduğu, hem de imansız olduğu anlaşılırsa, “imanı olduğu”nu anlamalı, dinden çıktı dememelidir. Fakat bir kimse, açıkça dini yıkmaya ve gençleri İslamiyet’ten soğutup dinden imandan ayırmaya uğraşırsa, buna “Kâfir” denir.
- Namaz kılsa da mı efendim?
- Elbette. Eğer Müslüman olduğunu söyler, namaz kılar, hacca da giderse, bunlara “Zındık” denir.
Bazı işler vardır ki...
Bir gün de sohbetinde;
- İslamiyet’in emirlerini yerine getirmek, çok kolaydır, buyurdu. Yalnız kalbi bozuk olanlara güç gelir.
Sordular:
- Kalb bozukluğundan maksat nedir efendim?
- Hasta olmasıdır. Bazı işler vardır ki, sağlam insanlara kolay, hastalara ise güçtür, öyle değil mi?
- Evet efendim.
- İşte kalbleri hasta olanlara da ibadet yapmak güç gelir. Bu hastalık, İslamiyet’e tam inanmamasıdır. İnandım dese de, hakiki tasdik değil, laf ile tasdiktir.
- Hakiki inanmanın alameti nedir efendim?
- Kalbde “Doğru iman”ın bulunmasına alamet, İslamiyet yolunda yürümekte kolaylık duymaktır.
|