Hak dostlarından Saçlı İbrahim Efendi “rahmetullahi aleyh”, bir gün, sevdiği bir gence;
- Ey oğlum! Haramların süsüne, yaldızına sakın aldanma ve çabuk geçen, tükenen lezzetlerine kapılma! buyurdu.
Ve ekledi:
- Bütün hareketlerinin, duruşlarının, gidişlerinin, İslamiyet’e uygun olmasına çok dikkat et!
Delikanlı sordu:
- Önce ne yapmalıyım efendim?
- Her şeyden önce, Ehl-i sünnet alimlerinin bildirdiği “itikat bilgileri”ni öğren ve imanını buna göre düzelt.
- Sonra efendim?
- Sonra, “fıkıh bilgileri”ni öğren. Yani farzları, haramları öğren. Farzlara sarıl, helale harama dikkat et!
Delikanlı sordu:
- Ya nafileler efendim?
- Farzların yanında, nafile ibadetlerin hiç kıymeti yoktur evladım.
En büyük müjde
Bir gün de bazı sevdikleri;
- Efendim, Cennette Allahü teâlâyı görecek miyiz? diye sordular.
Cevabında;
- Elbette göreceğiz, buyurdu.
Sordular yine:
- Nasıl göreceğiz efendim?
- Nasıl olduğu bilinmeyeni görmek, nasıl olduğu bilinmeyen bir görmekle olur tabii. Fakat bazıları göremeyecek.
- Kimler göremeyecek hocam?
- Görüleceğine inanmayanlar. Zira büyüklerimiz; “İnkâr eden, mahrum kalır” buyurmuşlardır.
Tövbe kâfi değil
Bir gün de;
- Düşman karşısında, bir farz namazı kazaya bırakmak, yediyüz büyük günah işlemiş gibi günahtır, buyurdu.
Ve ekledi:
- Hem de bu büyük günah, her namaz kılacak kadar boş zamanlar geçtikçe, bir misli artar. Çünkü vaktinde kılınmayan namazları hemen kaza etmek de farzdır.
- Ya tövbe ederse efendim? dediler.
- Tövbe ederse, affedilir. Ancak kazalarını kılması şartıyla.
|