Kastamonu Velilerinden Ömer Füadi hazretlerine “rahmetullahi aleyh“, bazı gençler;
- Efendim, kabir azabı rüya görmek gibidir, diyorlar. Bu doğru mu? diye sordular.
Cevabında;
- Doğru değil, buyurdu. Kabir azabı, rüya görmek değildir. Yani azabın görüntüsü değil, tam kendisidir.
Ve ekledi:
- Ayrıca kabir azabı, ahiret azaplarındandır ve dünya azapları, ahiret azapları yanında hiç kalır. Çünkü Cehennemden dünyaya bir “kıvılcım” düşse, dünyadaki her şeyi bir anda yakar, yok eder.
Şaşırdılar:
- Bu kadar mı şiddetli efendim?
- Elbette. Cehennem azabına bir an dayanılmaz. Kabir azabını, rüyada görülen azap gibi sanmak, kabir azabını inkâr etmektir.
Sordular:
- Ama hocam, insan ölürken ruhu bedeninden ayrıldığı gibi, uyurken de ayrılmıyor mu?
- Evet, ayrılıyor.
- Öyleyse ikisi de aynı şey olmaz mı efendim?
- Olmaz. Çünkü uykuda iken ruhun bedenden ayrılması, bir kimsenin, gezip eğlenmek için evinden gülerek, sevinerek ayrılmasına benzer ki, gezdikten sonra, sevinç içinde yine evine döner.
- Ölürken ayrılması nasıl olur hocam?
- Bu ayrılık, vatanı yıkılan, evleri harab olan birinin vatanından ayrılması gibidir. Uykudaki ayrılmada, neşe ve sevinç varken, ölürken ayrılmasında acılar, sıkıntılar ve güçlükler olur.
Ve ilave etti:
- Ayrıca uyuyan insanın vatanı, “dünya”dır. Ona, dünyadaki işler gibi iş yaparlar. Ölen kimse ise “ahiret”e göç etmiştir. Ona da ahiret işleri yaparlar.
Şöyle bitirdi:
- Hadis-i şerifte; “İnsan ölünce, kıyameti kopmuş olur” buyuruldu.
|