Mescid-i Nebi inşa edilince, hutbe okumak için minber yoktu önceleri.
Bir "Hurma kütüğü" vardı mescid içinde.
Hatta adı bile vardı bu kütüğün:
"Hannane".
Peygamber efendimiz aleyhisselam, Cuma hutbesini buna dayanarak okuyorlardı.
Bir nice zaman bu kütüğe dayanıp da hutbe okudu Efendimiz.
Sonra bir minber yapıldı ki, üç basamaklıydı.
Ve ilk Cuma günü geldi.
Efendimiz aleyhisselam hutbe okumak için bu minbere çıktılar.
Fakat o da ne?
Tam hutbeyi okuyacaklardı ki, garip bir hadise oldu o anda.
O kuru kütükten bir garip sesler geliyordu.
Cümle eshab dikkat kesilip kulak kabarttılar.
Ses, hurma kütüğünden geliyordu.
Ve ağlama, inleme sesleriydi bunlar.
Hurma kütüğü ağlayıp inliyordu.
Aynen bir hamile devenin inlemesi gibi.
Efendimiz aleyhisselam bir miktar beklediler.
Ama kütük ağlamaya devam ediyordu.
Ağlama sesleri kesilmeyince minberden inip, o "Hurma kütüğü"nün yanına vardılar.
Ve şefkatle okşadılar onu.
Anında kesildi ağlaması.
Eshab-ı kiram, kütüğün ağlamasına da şahit olmuşlardı.
Okşanınca susmasına da.
Peki niçin ağlamıştı bu kütük?
Efendimiz aleyhisselamın ayrılığından tabii.
Zira Efendimiz, hutbeyi ona dayanarak okuyordu önceleri.
Ama şimdi minbere çıkmışlardı.
Onun yakınlığını kaybettiğinden inliyordu elbette.
Peygamber efendimiz aleyhisselam eshaba dönüp;
- “Ey eshabım, inip de onu okşamasaydım, kıyamete kadar böyle ağlayacaktı” buyurdular.
Sonra seslendiler o kütüğe:
- “Seni, istersen bahçeye dikeyim. Dal budak sal yeniden. İstersen Cennete dikeyim. Allah dostları yesin meyvelerinden”.
Kuru kütükten cevap geldi:
- Ya Resulallah! Cennete dikin beni!
Efendimiz aleyhisselam buyurdular ki:
- “Ahireti dünyaya tercih etti”.
Cümle eshab duydular bu sesi.
Hem de açık olarak.
Bu, bir mucize idi.
Elbette ki Allahü teâlâ her şeye kadirdir.
Dilerse taşa da lisan verir, bir kuru kütüğe de.
Eshab çok duygulandılar o gün.
Gözyaşlarıyla uzun süre ağladılar.
|