Davud-i İskenderi hazretleri “rahmetullahi aleyh“, İskenderiye’de yetişen Velilerden.
Kabr-i şerifi de oradadır.
Bir gün bir sevdiğine buyurdu ki:
- İnsan kimi çok severse, ondan çok bahseder, öyle değil mi?
- Evet efendim.
- İşte, "Allah" varken başka şeylerden bahsetmeyi bir türlü anlayamıyorum. Bizi yoktan var eden, bize türlü nimetler bahşeden, sonsuz kuvvet ve kudret sahibi yüce Allah varken, insan nasıl olur da başka şeyleri sevebilir?
Adam sordu:
- Peki efendim, evladımız var, ailemiz var. Bunları sevmeyecek miyiz?
- Elbette seveceğiz. Ama bu sevgi, Allahü teâlâ emrettiği için olacak. Nefsimiz için değil.
- Dünya için çalışmak da öyle mi hocam?
- Evet. Dünyaya da Allahü teâlâ emrettiği için çalışacağız. O emrettiği için çalışmak, ibadettir zaten.
Keramet görmek istiyordu
Ahmet adında bir genç, bu zatın büyük bir Veli olduğunu işitip ziyaretine gitti bir gün.
Sohbetini dinleyip çok istifade etti.
Ancak muradı başkaydı gencin.
Bir kerametini görmek istiyordu.
Yanında üç gün kaldığı halde hiç bir harikulade halini göremeyince neşesi kaçtı.
Kendi kendine; "Gideyim, bir daha da gelmeyeyim" diye düşünüyordu ki, mübarek seslendi ona:
- Ahmet, evladım!
Genç koşup oturdu huzurunda.
- Buyurun hocam.
- Üç gündür sohbetimize geliyorsun. Lakin muradın nedir?
Genç sükut edince;
- Bak evlat! Bizim yanımıza, "bir keramet göreyim" diye geliyorsan, bizde öyle şeyler arama, buyurdu.
Delikanlı;
"Ama evliya zatlarda keramet olur" diye düşünüyordu ki,
Mübarek zat sordu ona:
- Sohbetimizi dinledikten sonra kendinde müsbet bir değişiklik hissediyor musun evladım?
- Evet hocam, hissediyorum, dedi.
Ona sevgiyle bakıp;
- İşte asıl keramet budur, buyurdu.
Delikanlı işin doğrusunu öğrenmişti.
Bir daha ayrılmadı sohbetinden.
|