İmam-ı a’zam hazretleri “rahmetullahi aleyh“ zengindi.
Kumaş ticareti yapıyordu.
Bir gün evden çıkmış, dükkanına gidiyordu ki, karşıdan birinin geldiğini gördü.
Fakat o da ne?
Kendisini görünce yolunu değiştirdi adam.
Bu hâl, garip geldi ona.
Çağırıp sordu:
- Niçin yolunu değiştirdin?
- Şey... Size karşı mahcubum da hocam.
- Neden mahcupsun?
- Size olan onbin akçe borcumu bir türlü ödeyemedim.
Elini adamın omzuna koyup;
- Borcun yok kardeşim, buyurdu.
Adam şaşırdı:
- Nasıl? Anlamadım.
- Borcunu sildim kardeşim. Müsterih ol, buyurdu.
Ve ayrılıp, dükkanına geldi.
Ve o gün, tembih etti ortağına:
- Son parti mal içinde kusurlu bir elbise var. Onu satacağın zaman kusurunu söylemeyi unutma sakın.
Ortağı;
- Olur, unutmam, dedi.
Akşam, sordu İmam hazretleri:
- O elbiseyi sattın mı?
- Evet, sattım.
- Kusurunu söyledin mi?
- Eyvah! Unuttum.
Çok üzülüp, sordu hemen:
- Bu partiden ne kadar kâr kaldı?
- Doksanbin akçe.
Buyurdu ki:
- Bu paranın tamamını fakirlere dağıt. Haram girmesin kazancımıza.
Alay mı ediyorsun?
Bir gün de, yaşlı ve fakir bir kadın geldi İmam hazretlerinin dükkanına.
Bir elbise beğenip sordu:
- Şunun fiyatı ne kadar?
- Mühim değil annem, al götür.
Kadıncağız inanamadı:
- Benimle alay mı ediyorsun?
- Hayır hacı anne. Hediyem olsun. Bana dua edersin, buyurdu.
Ve elbiseyi sarıp, verdi ona.
Kadıncağız, dükkandan çıkarken İmam-ı a’zama dua ediyordu.
Bu fiyata alamam
Bir gün de, tüccar mal getirmişti.
Kıymetli mallardı.
Ancak fiyatı düşük geldi İmam hazretlerine.
- Bunu bu fiyata alamam, buyurdu.
- Neden?
- Bu fiyat, bu mala göre çok ucuz.
- Olsun efendim, ben razıyım.
İmam-ı a’zam hazretleri;
- Hayır kardeşim, buyurdu. Ya fiyatı yükselt, ya da geri götür malını.
Tüccar, böyle bir şeyle ilk defa karşılaşıyordu.
Geri götürmektense, fiyatı yükseltmeye mecbur kaldı.
|