Mevlana hazretleri “rahmetullahi aleyh“, alim ve Velidir.
Keramet sahibidir.
Bir gün zamanın padişahı Sultan Rükneddin evinde oturmaktadır ki, önünde hazret-i Mevlana belirir birden.
- Sultanım, buyurur. Hemen çıkın bu evden!
Sultan;
- Niçin? diye sormaz.
Hanım ve çocuklarıyla birlikte acele çıkarlar.
Hikmeti o zaman anlaşılır.
Zira ev, büyük bir gürültüyle yıkılır.
Öyle ki, az gecikmiş olsalar, helak olacaklardır.
Sultan, buna şükür olarak, bin altın hediye gönderir.
O da bunları talebesine verir.
Sakın gitme!
Bir gün de, Aksaray’da, bazı kötü niyetli beyler Sultan Rükneddini Aksaray’a davet ederler.
Hazret-i Mevlana sultana görünür yine.
Buyurur ki:
- Sakın gitme!
O da gitmez.
Ama o beyler başka gün yine davet ederler.
Bu sefer sormadan gider.
Halbuki su-i kast kurmuşlardır kendisine.
Gider gitmez öldürürler.
Gönlüm öyle istiyor
Bir gün de, çok sevdiği Hüsameddin Çelebi adındaki talebesinin bağına gider.
Hüsameddin Çelebi, hocasını karşılar.
Elini öper.
Ve taze bağ meyvelerinden ikram eder.
Bağın yakınında bir dergah vardır.
Mübarek zat, o dergaha bakar durur.
- Gönlümden geçiyor ki, şu dergah senin olsa, buyurur.
O ise;
- Estağfirullah efendim. Başkasının yerinde gözüm yoktur, diye arzeder.
Hazret-i Mevlana;
- Ama benim gönlümde, bu istek var, buyurur.
Sohbet biter.
Mevlana hazretleri eve döner.
Sabahleyin bir vefat haberi duyulur:
Vefat eden, o dergahın şeyhidir.
Ve o gün, Çelebi Hüsameddin o dergaha müderris tayin olunur.
E ne demiş büyükler:
Bir "Allah Adamı"nın kalbi, neyi isterse eğer, Hak teâlâ ihsan eder.
Çünkü onlar, Allah’ın nazlı kullarıdır. Kalblerinden geçeni hemen yaratır.
|