İstanbul’da medfun bulunan Merkez Efendi “rahmetullahi aleyh“, hocası Sümbül Sinan Efendi’nin “rahmetullahi aleyh“ bir defa sohbetinde bulunmakla aşık olmuştu ona.
O günden itibaren talebesi olmuş, onun teveccühüyle çok şeylere kavuşmuştu.
Hatta birinci talebesi olmuştu.
Hocası da onu çok sevdi.
Ve kısa zamanda mutlak icazet verdi kendisine.
Her şey yolundaydı.
Her şey tamamdı.
Ama bir şey hariç.
Yaşı yirmidokuza geldiği halde bekârdı henüz.
Evlenmek istiyordu.
Ama kiminle?
Hocasının bir kızı vardı.
Ama nasıl söyleyecekti bu isteğini?
Bir aracı koyarak arzetti nihayet.
Ertesi gün hocası Sümbül Sinan Efendi çağırıp sordu:
- Sen evlenmek mi istiyorsun evladım?
- İzin verirseniz hocam.
- Peki kiminle evleneceksin?
Mahcubiyetinden önüne baktı.
- Şey...
Mübarek zat gülümsedi.
- Anladım, bizim kıza talipsin. Onu sana veririm, ama bir şartla.
Merkez Efendi rahatlamıştı.
- Her şartı kabul ediyorum hocam.
- Şartım biraz ağırdır. Yapabilecek misin bakalım?
- Himmetinizle inşallah yaparım.
- Pekala, "bir yük altın" getir bizim eve.
Hiç tereddüt etmedi.
- Baş üstüne hocam, dedi.
İyi de, nerden bulacaktı bir yük altını?
Hemen geçti faaliyete.
Önce üç-beş çuval buldu.
İçini "Toprak"la doldurdu.
Ağızlarını dikerek gönderdi hocasının evine.
Sonrasını tahmin edersiniz.
Evde çuvallar açıldı.
Odaya çil çil "Altınlar" saçıldı.
Hocası hiç hayret etmedi.
- Evladım! buyurdu. Benim muradım altın değildi.
Ve ekledi:
- İstedim ki, hanım da tanısın seni, o da seve seve versin kerimesini.
Ve evlendiler.
Cenâb-ı Hak şefaatlarına kavuştursun.
|