İstanbul’da yaşıyan alim ve Velilerden Seyyid Ahmet Mekki Efendi hazretlerine “rahmetullahi aleyh“, bir gün;
- Efendim, kâfirlere ve din düşmanlarına aldanmamak için bize ne tavsiye edersiniz? diye sordular.
Cevaben;
- İslamiyet’i öğrenmekten başka çare yoktur, buyurdu.
- Dinimizi nereden öğrenebiliriz efendim?
Mübarek zat sordu onlara:
- Gözü ağrıyan kime baş vurur?
- Tabii ki mesleğinde mütehassıs olan bir “göz doktoru”na gider efendim.
- İşte dinini, imanını öğrenmek isteyenin de, din ilimlerinde mütehassıs olan bir “İslam alimi”ne gitmesi lazımdır.
- Öyle bir İslam alimi nerde var efendim?
- Toprak altında!
- Toprak altında mı efendim?
- Evet. Onları bulmak şimdi çok güç. İmkansız gibi.
- Neden hocam? Din alimi olmak bu kadar zor mu ki?
- Elbette. Din alimi olabilmek için, “edebiyat” ve “fen” üzerinde, fevkalade bilgi sahibi olmak, Kur’an-ı kerimi ve manalarını ezberden bilmek, binlerle hadis-i şerifi ve manalarını ezber bilmek, İslam’ın “yirmi ana ilmi”nde mütehassıs olmak ve bunların kolları olan “seksen ilmi” iyi bilmek, dört mezhebin inceliklerine vakıf olmak, bu ilimlerde ictihad derecesine yükselmek, tasavvufun en yüksek derecesi olan (Vilâyet-i hassa-i Muhammediyye) denilen kemale yetişmiş olmak lazımdır.
Derin bir nefes aldı:
- Şimdi böyle bir alim şimdi nerede? Bugün din adamı tanınanlar, acaba bu büyüklerin kitaplarını okuyabilir ve anlayabilir mi? Şimdi böyle bir alim meydana çıksa idi, kimse dine saldıramaz, hayâsızca iftiralar savuran kahramanlar(!) kaçacak yer arardı.
- Böyle alimler eskiden var mıydı hocam?
- Tabii ki. Böyle alimler vaktiyle çok vardı.
- Kim mesela hocam?
- Bunlardan biri, “İmam-ı Gazali” hazretleridir ki, din bilgilerindeki derinliğine, ictihadda derecesinin yüksekliğine, eserleri şahittir.
Ve ekledi:
- Büyük İslam alimlerinden biri de, “İmam-ı Rabbani Ahmed-i Faruki” hazretleridir ki, bunun da din bilgilerindeki derinliği ve ictihad derecesinin yüksekliği, hele tasavvuftaki kemali, aklın, idrakin üstünde olduğunu, dinde söz sahibi olanlar, ittifakla söylemişlerdir.
|