Afyonkarahisar’da doğan Ramazan Mahfi Efendi “rahmetullahi aleyh“, bir sohbetinde;
- Bu dünyanın en kıymetli sermayesi, üzüntüler ve sıkıntılardır, buyurdu. Yani bu dünya sofrasının en tatlı yemeği, dert ve musibetlerdir.
Yine anlamadılar.
- Musibetler mi tatlıdır hocam?
- Evet. Bu tatlı nimetleri, acı ilaçlarla kaplamışlardır.
Şöyle devam etti:
- Akıllı olanlar, bunların içine yerleştirilmiş olan tatlıları görür. Üzerindeki acı örtüleri de tatlı gibi çiğner, acılardan tat alırlar.
Sevgiliden gelen her şey tatlıdır
Sordular:
- Acılardan mı tad alırlar efendim?
- Evet. Çünkü “Sevgili”den geliyor. Sevgiliden gelen her şey, sevene tatlı gelir.
- Kimlere tatlı gelmez efendim?
- Kalbi hasta olanlara.
- Kalbin hasta olması nedir ki hocam?
- Ondan başkasına gönül vermesidir.
Şöyle bitirdi:
- Saadet sahipleri, Sevgiliden gelen sıkıntılardan o kadar tat alırlar ki, iyiliklerinde o tadı duyamazlar.
- Neden efendim?
- Çünkü sıkıntılardan, sevenin nefsi pay almaz.
Bu dinin temeli
Bir gün de;
- Din-i İslamın temeli, imanı, farzları ve haramları öğrenmek ve öğretmektir, buyurdu.
Ve ilave etti:
- Gençlere bunlar öğretilmediği zaman, İslamiyet yıkılır, yok olur. Allahü teâlâ, Müslümanlara “Emr-i maruf” ve “Nehy-i münker” yapmayı emrediyor.
- Emr-i maruf nedir efendim? dediler.
- “Emr-i maruf”, dinimizin yapılmasını emrettiği şeyleri sözü geçenlere öğretmektir. Allahü teâlâ; “Benim emirlerimi başkalarına öğretiniz” buyuruyor.
- Nehy-i münker nedir hocam?
- Bu da, dinimizin yasak ettiği şeyleri öğretmektir. Allahü teâlâ; “Yasak ettiğim haramları bildiriniz ve yapılmasına razı olmayınız” buyuruyor.
|