Edirne Evliyasından Ramazan Halife hazretlerine “rahmetullahi aleyh“, bir gün bir kimse gelip;
- Efendim, akrabalarımın verdiği sıkıntılardan bıktım, dedi. Artık dayanamıyorum.
Ona şefkatle bakıp;
- İnsanların üzmelerine dayanmak lazımdır, buyurdu
Ve ekledi:
- Hele akrabanın incitmesine sabretmekten başka çare yoktur.
- Ama sabredemiyorum hocam.
- Mutlaka sabretmeliyiz kardeşim.
- Neden efendim?
- Çünkü Allahü teâlâ, Sevgili Peygamberine “sallallahü aleyhi ve sellem” öyle tavsiye ediyor. Mealen; “Peygamberlerden ülülazm olanların sabrettikleri gibi sen de sabret! Onlara azab verilmesi için dua etmekte acele eyleme!” buyuruyor. Aslında bu sıkıntılar nimettir.
- Nimet mi dediniz efendim?
- Evet, Allahü teâlâ, sevdiği kullarına böyle sıkıntılar gönderir.
- Hikmeti ne efendim?
- Onlar, bu sıkıntılara sabredince günahlarını affeder. Günahları yoksa, derecelerini yükseltir. Bu da, “büyük nimet”tir işte.
Günahlara kefarettir
Bir gün de dünya sıkıntılarından bunalan bir ahbabına;
- Kardeşim, dostlara dünya sıkıntılarının gelmesi, günahlarının affolması için kefarettir, buyurdu.
- Kefaret mi efendim?
- Evet. Ağlayarak, kırık kalb ile Allahü teâlâdan af ve afiyet dilemelidir. Ayrıca Sevgiliden gelen her şeyi, gülerek, sevinerek karşılamalıyız.
- Sıkıntı gelse de mi efendim?
- Elbette. Hatta Ondan gelenlerin hepsi bize tatlı gelmelidir.
- Anlayamadım hocam.
- Yani Sevgilinin sert davranması, aşağılaması, sevene ikram ve ihsan gibi olmalıdır diyorum.
- Ama bu, çok zor efendim.
- Evet zor. Ama seven böyle olmazsa, sevgisi tam olmaz. Yani onun “seviyorum” demesi, yalancılık olur.
|