Seyyid Fehim Arvasi hazretleri “kuddise sirruh”, heybetli bir zat idi.
Sevimli, nurlu, vakar sahibiydi.
Gölgesini gören, “Bu, Allah’ın Velisidir”, derdi.
Onun gibi bir zat yoktu zamanında.
Her ilimde mahirdi.
Tefsirde, hadiste, kelamda.
Fıkıh ve tasavvufta.
Hatta sanatta, ziraatta ve siyasette söz sahibiydi.
Van valisi, Ona sorardı çözülmez zannettiği meseleleri.
Hükümdar olsaydı, dünyada Onun gibi bir hükümdar daha bulunmazdı.
Lakin kıymet vermezdi dünyaya.
Gitmezdi dünya adamlarının yanlarına.
Ömründe, cemaatsiz namaz kılmamıştır.
Bir tek teheccüdü kaçırmamıştır.
Abdullah adında Arvas’lı biri anlatıyor:
Hac için Arvas’tan çıktım.
Mekke’de iken bütün paramı kaybettim.
Geri dönemiyordum.
Dertli dertli dolaşırken yeşil bir bahçe gördüm sokaklar arasında.
Bir de Cami vardı ortasında.
Kendi kendime;
“Mekke’de, böyle yer yoktu. Ya rüya görüyorum, ya da hayal” diye düşünürken biri beni görüp sordu:
- Sen nerelisin?
- Arvaslıyım.
- Burayı merak mı ettin?
- Evet.
- Burası Evliyalara mahsus bir makamdır. Cuma günü, Veliler burada toplanır. İkindi namazını cemaatle kılarlar.
- İmamları kimdir.
- Tanırsınız, Arvaslı Seyyid Fehim.
Sevinip bekledim.
Grup grup geldi Veliler.
Cami dolunca, Seyyid Fehim Efendi teşrif etti nihayet.
Elini öpüp derdimi arzettim.
- İfşa etmezsen olur, buyurdu.
- Söz, etmem, dedim.
- Pekala yum gözlerini!
Yumdum.
Açtığımda Arvas’ta buldum kendimi.
Hemen dergahına koşup öptüm elini.
Buyurdu ki:
- Unutma dediğimi.
|