Kabr-i şerifi İstanbul’da bulunan Hak dostlarından Süleyman Sıdkı Efendi’ye ”rahmetullahi aleyh“, bir gün bazı dostları;
- Bize Peygamber efendimizden biraz bahseder misiniz, dediler.
- Pekala, buyurdu.
Ve şöyle anlattı:
- Allahü teâlâ, bir insanda bulunabilecek, görünür görünmez bütün iyilikleri, bütün üstünlükleri, bütün güzellikleri, Peygamber efendimizde “sallallahü aleyhi ve sellem” toplamıştır, buyurdu.
- Nasıl mesela? dediler.
- Mesela, insanların en güzel yüzlüsü ve gayet nurani benizlisi idi. Mübarek yüzü, kırmızı ile karışık beyaz olup, ay gibi nurlanırdı. Sözleri gayet tatlı olup, gönülleri alır, ruhları cezbederdi.
- Başka efendim?
- Aklı o kadar çoktu ki, Arabistan’da sert, inatçı insanlar arasında gelip, çok güzel idare ederek ve cefalarına sabrederek, onları yumuşaklığa ve itaate getirdi. Çoğu dinlerini bırakıp Müslüman oldu ve din-i İslam yolunda babalarına ve oğullarına karşı harp ettiler. Onun uğrunda mallarını, yurtlarını feda edip, kanlarını akıttılar.
- Ya güzel huyları hocam?
- O, yaratılmışların en güzel huylusu idi. Yumuşaklığı, affı, sabrı, ihsanı, ikramı o kadar çoktu ki, herkesi hayran bırakır, görenler ve işitenler seve seve Müslüman olurdu.
Yumuşak davranırdı
Şöyle devam etti:
- Hiçbir hareketinde, hiçbir işinde, hiçbir sözünde, hiçbir zaman, hiçbir çirkinlik, hiçbir kusur görülmemiştir. Herkese yumuşak davranır, kendisi için kimseye gücenmezdi.
- Sert davrandığı ve gücendiği olmaz mıydı efendim?
- Olurdu tabii.
- Kimlere karşı sert davranırdı hocam?
- Din düşmanlarına. İslam’a dil ve el uzatanlara karşı sert ve şiddetliydi. Herkese karşı yumuşak olmasaydı, Peygamberlik heybetinden, büyüklük hallerinden, kimse yanında oturmaya ve sözünü dinlemeye takat getiremezdi.
Şöyle bitirdi:
- Hiç kimsenin, Onu methetmeye, hiç kimsenin de Onu tenkit etmeye gücü ve kuvveti yoktur ve olamaz.
|