En büyük alim ve evliyalardan Seyyid Fehim Arvasi “kuddise sirruh” hazretleri, bir sohbetinde;
- Kardeşlerim, Allahü teâlâ bir kuluna iki şey vermişse, ona her şeyi vermiş demektir, buyurdu.
Sordular:
- Onlar nedir efendim?
- Biri, dinin sahibi olan Peygamber efendimize “aleyhisselam” iman etmek, Ona tâbi olmak, Onun yolunda yürümek, ikincisi de, kendisine dinini öğreten hocasını çok sevmektir.
- Sevmek nasıl belli olur efendim?
- Sevmenin iki alameti vardır. Birincisi, eğer gerçekten seviyorsa, onu sevenleri sever, sevmeyenleri sevmez. Veya onun sevdiklerini sever, sevmediklerini sevmez. Buna Hubbu fillah ve Buğzu fillah derler.
- İkincisi nedir efendim?
- İkincisi, itaat etmektir. Söz dinlemektir yani. Seven, sevdiğine itaat eder. Yani onun dediğini yapar, emrini yerine getirir.
Ve misal verdi:
- Mesela ben Allah’ı seviyorum diyen kimse, Onun emirlerini yerine getirir. Getirmiyorsa, sevmiyor demektir.
Resulullaha tâbi olmak
Bir gün de cemaatine;
- Muhammed aleyhisselama zerre kadar tâbi olmak, toz kadar Ona uymak, bütün dünya nimetlerinden ve bütün ahiret lezzetlerinden daha üstün, daha makbuldür, buyurdu.
Ve şöyle devam etti:
- Bu dünyadaki bütün nimetler, aklınıza ne geliyorsa, hepsi bir tarafa, Resulullah efendimize “aleyhisselam” tâbi olmanın zerresi bir tarafa. Ona uymanın Allah indindeki kıymetine bakınız!
Ve ekledi:
- Bütün Cennet nimetleri, köşkler, huriler, daha neler neler bir tarafa, Ona bağlılığın, Ona muhabbetin zerresi bir tarafa. Yani bu, daha ağır gelir.
Şöyle özetledi:
- İşte kardeşlerim, bu din Cenâb-ı Peygambere gelmiştir. O halde biz Ona tâbiyiz ve Onu çok seviyoruz.
|