İstanbul’da yaşayan âlim ve Velilerden Ahmet Mekki Efendi hazretleri “rahmetullahi aleyh”, bir gün sevdiklerine;
- Cenâb-ı Hakka şükürler olsun ki, Ehl-i sünnet âlimlerini, Allah dostlarını seviyoruz, buyurdu. İnşallah ahirette o büyüklerin yanında oluruz.
Ve ilave etti:
- Peygamberimiz “aleyhisselam”; (Kişi sevdiğiyle beraberdir) buyuruyor.
Ve bunu izah etti:
- Yani bu dünyada kim kimi severse, ahirete gidince, o sevdikleriyle birlikte olurlar. Biz, Allah dostlarının hepsini seviyoruz.
Sordular:
- Efendim, sevmek nasıl olur, biz bilmiyoruz. Sevmenin sınırını da bilmiyoruz, miktarını da bilmiyoruz. Acaba biz gerçekten seviyor muyuz? Bunu bize açıklar mısınız.
Büyük Veli;
- Sevgide sınır yok, tarifi de zor, buyurdu. Ama sevmemenin alameti var. O da iki tanedir.
Merak ettiler:
- Onlar nedir efendim?
- Birincisi, sevdiği zat hakkında şüphe etmektir. Yani, “Bu zat şöyle anlatıyor veya kitabında böyle yazıyor, ama acaba doğru mu?” derse, öyle sevgi olmaz. Sevmediği anlaşılır.
- İkincisi nedir efendim?
- İkincisi de, Onu imtihan etmektir. Yani bir şey soruyor, ama imtihan kastıyla, inanarak değil. Bu da sevmemek alametidir.
Ve ekledi:
- Büyüklerimiz; (Hocasını imtihan eden, melundur) buyuruyorlar.
En büyük nimet
Bir gün de sevdiklerine;
- Allahü teâlânın yeryüzünde biz kullarına en büyük nimeti, ihsanı, ikramı nedir, biliyor musunuz? diye sordu.
- Bilmiyoruz efendim, dediler.
Buyurdu ki:
- Bu en büyük nimet, ona, sevdiği bir kulunu tanıtmasıdır. Yani Allahü teâlâ bir kulunu seviyor mu? Bunun alameti var.
Sordular:
- O nedir efendim?
- Eğer o kimse Allah dostlarını, Evliya zatları, İslam âlimlerini seviyorsa, Allah da onu seviyor demektir.
|