Evliyanın en büyüklerinden İmam-ı Rabbani “kuddise sirruh” hazretlerine, bir gün bazı sevdikleri gelerek;
- Efendim, bize dünyadan bahseder misiniz, dediler.
Cevaben;
- Dünya, görünüşte çok tatlıdır ve güzel sanılır. Hakikatte ise, öldürücü zehir ve işe yaramaz bir maldır. Ona bağlananlara, tutulanlara, kurtuluş yoktur. Dünya yaldızlanmış pislik, şeker kaplanmış zehir gibidir, buyurdu.
Ve ilave etti:
- Âlimler; (Bir kimse, ölürken malının zamanın en akıllısına verilmesini vasiyet etse, zahide vermek lazımdır) buyuruyor.
Sordular:
- Hikmeti ne efendim?
- Çünkü zahid, dünyaya rağbet etmez, özenmez, üzerine düşmez. Dünyaya düşkün olmaması, aklının çok olduğunu gösterir.
- Peki efendim, dünya deyince neyi anlayacağız?
- Dünya, Allahü teâlânın beğenmediği şeylerdir ki, haram ve günahlardır.
Nefsine düşmanlık et!
Bir gün de bir talebesine;
- İnsanların nefs-i emmaresi mevki almak, başa geçmek sevdasındadır, buyurdu. Onun bütün arzusu, şef olmak, herkesin, kendisine boyun bükmesidir.
Ve devam etti:
- Kendinin kimseye muhtaç olmasını, başkasının emri altına girmesini istemez. Nefsin bu arzuları, ilah olmak, mabut olmak, herkesin kendine tapınmasını istemek demektir.
Delikanlı şaşırdı:
- Tapınmasını mı efendim?
- Evet. Allahü teâlâya şerik, ortak olmayı istemektir. Hatta nefs, o kadar alçaktır ki, ortaklığa razı olmayıp, amir, hakim, yalnız kendi olsun, her şey, yalnız onun emri ile olsun ister.
Ve özetledi:
- Hadis-i kudside, Allahü teâlâ mealen; (Nefsine düşmanlık et! Çünkü nefsin, benim düşmanımdır) buyuruyor.
|