Evliyayı kiramdan Seyyid Abdullah-ı Şemdini “rahmetullahi aleyh” hazretlerine, bir gün bazı sevdikleri;
- Mükellef kime denir efendim? diye sordular.
Cevaben;
- Akıllı olan ve büluğ çağına giren erkek ve kadınlara mükellef denir, buyurdu. Mükellef olan kimseler, Allahü teâlânın emir ve yasaklarından mesuldürler.
Sordular:
- Bunlar nedir efendim?
- Dinimizde, mükellef olan kimseye, önce iman etmek ve sonra da ibadet yapmak emrolunmuştur. Ayrıca, yapılması yasak edilen haramlardan ve mekruh işlerden de kaçınmaları lazımdır.
Ef’al-i mükellefin nedir?
Bir gün de sevdiği bir genç;
- Efendim din kitaplarında (Ef’al-i mükellefin) diye bir ibare geçiyor. Bu ne demek? diye sordu.
Cevabında;
- İslam dininin bildirdiği emirlere ve yasaklara Ahkâm-ı İslamiyye veya Ef’al-i mükellefin denir ki, bunlar sekiz şeydir, buyurdu.
Sordular:
- Onlar nedir efendim?
- Ef’al-i mükellefin, farz, vacib, sünnet, müstehab, mubah, haram, mekruh ve müfsidden ibarettir.
- Farz nedir efendim?
- Allahü teâlânın, yapılmasını âyet-i kerime ile açıkça ve kesin olarak emrettiği şeylere farz denir. Farzları terk etmek haramdır. İnanmayan ve yapılmasına önem vermeyenin imanı gider.
Eshabın hepsini sevmeliyiz
Bir gün de sohbetinde;
- Kardeşlerim, eshab-ı kiramın hepsini sevmemiz lazımdır, buyurdu.
- Hepsini mi efendim? dediler.
- Evet. Nitekim hadis-i şerifte: (Allahü teâlâ, benim ümmetimden bir kuluna iyilik yapmak isterse, onun kalbine Eshabımın sevgisini yerleştirir. Onların hepsini canı gibi sever) buyuruldu.
Eshabın sayısını sordular.
- Efendimiz “aleyhisselam” vefat ettiği gün, Medine şehrinde otuzüçbin Sahabi vardı. Sahabilerin hepsi ise yüzyirmidörtbinden fazla idi.
|