Büyük İslam âlimlerinden Seyyid Taha-yı Hakkâri “kuddise sirruh” hazretlerine, bir gün bu bazı dostları;
- Efendim, kalbimizi dünya düşüncelerinden korumak için ne yapmalıyız? diye sordular.
Cevabında;
- Bunun için kalbimize, bir mürşid-i kâmilin kalbinden feyz, yani nur gelmesi lazımdır, buyurdu. Kalbden kalbe (feyz), muhabbet yolu ile akar. Mürşidin başka memlekette bulunması veya vefat etmiş olması, feyz gelmesine mani olmaz.
Sordular:
- Mürşid-i kâmil kimdir efendim?
- Kâmil mürşid, İslam bilgilerini iyi bilen ve İslamiyet’e tam uyan, ihlas sahibi bir Ehl-i sünnet âlimidir. İslamiyet’e uymak ve mürşid-i kâmilden feyz almak, kalbi kuvvetlendirdiği gibi, nefsi de zayıflatır.
Şöyle devam etti:
- Bu sebeple (nefs), İslamiyet’e uymayı, mürşid-i kâmilin sohbetinde bulunmayı, kitaplarını okumayı istemez. Dinsiz, imansız olmayı ister.
Ve netice:
- İşte akıllarına uymayıp, nefslerine uyan kimseler, bunun için, dinsiz olmaktadırlar.
Kötü huyun en kötüsü
Bir gün de kötü huylu olmaktan sordular bu mübarek zata.
Cevabında;
- Kötü huylar, kalbi ve ruhu hasta eder, buyurdu. Bu hastalığın artması, kalbin, ruhun ölümüne sebep olur.
Sordular:
- Ruhun ölmesi ne demek efendim?
- Ruhun ölmesi, o kimsenin imanını kaybetmesidir.
- Peki en kötü huy nedir efendim?
- Kötü huyların en kötüsü şirk, yani küfürdür ki, kalbin ve ruhun en büyük zehiridir. İmanı olmayanın, (Kalbim temizdir. Sen kalbe bak) gibi sözleri, boş laflardır. Ölmüş olan kalb temiz olmaz.
|