Evliyanın en büyüklerinden Muhammed Bâkibillah “kuddise sirruh” hazretlerine, bir gün bazı gençler;
- Efendim, dinimizde methedilen kanaatkârlık ne demektir? diye sordular.
Cevap olarak;
- Kanaat demek, hakkından vazgeçmek, uyuşuk olmak değildir, buyurdu. Kanaat, hakkına, kazandığına razı olup, başkasının hakkına saldırmamak demektir.
Ve daha açıkladı:
- Bu ise, insanları uyuşturmaz. Çalışmaya, ilerlemeye teşvik eder. İslam dini, köleliği savunmaz. Köle azat etmeyi emreder. İslamiyet’te kölelik yoktur.
Sordular:
- İslamiyet’te, hakkını aramamak var mıdır efendim?
- Hayır. İslamiyet bunu reddeder. İstismarcılık günah olduğu gibi, kendisine zarar verilmesine razı olmak da, caiz değildir.
Ve özetledi:
- İslamiyet’te, cahillik, tembellik, hakkını aramamak, aldanmak özür değil, suçtur. Büyüklerimiz; (Zararına razı olana acınmaz) buyuruyorlar.
Kör olan güneşi görmez
Bir gün de bazı gençler;
- Efendim bazıları; (Müslümanlar afyonlaşmış, uyuşuk olmuş, iman sahibi olmak, esirliktir) diyorlar. Bunlara nasıl cevap verelim? diye sordular.
Cevap olarak;
- İslamiyet’in, aktif, çalışkan, adil, kahraman milletler meydana getirdiğini ve Eshab-ı kiramın üstünlüklerini, her tarih okuyan açıkça görür, buyurdu. Bunu gösteren binlerle misal, milyonlarla kitap meydandadır.
Ve ekledi:
- Ama ne yazık ki, kör olan, güneşi görmez. Körün görmemesi, güneş için bir kusur olur mu?
Şöyle özetledi:
- Dost, düşman bütün akıl ve kültür sahiplerinin hayran kaldığı bu yüce dine, saadet ve medeniyet kaynağına, bir cahilin, bir aldanmışın dil uzatmasının ne kıymeti vardır?
|